"Uyanmadı henüz." dediğinde bununla direkt olarak yüzleşeceğim fikri beni ürkütürken, tenimin buzdan farksız olduğundan emindim. Beni sevmeyecek olması düşüncesi, tüm sıcaklığı üzerimden almış, üşütmüştü.
"Aslında seni alıp geldiğime kızacak." dedi beni yandaki sandalyeye oturturken. "Ama Leya arayınca mecbur kaldım." Kaşlarım çatıldı ama bir cevap vermedim. Yanıma oturduğunda, koluma değen koluyla irkildim. Üzerindeki kapüşonlu ceketini çıkardı. "Buz gibisin." derken ceketi omuzlarıma bırakıp sardı. İlk kez beni önemsemesine gülümsedim hüzünle. "Bana acıyor musun?" dedim güçsüz çıkıyordu sesim. Çatılan kaşları yüzüme baktıpındadüz bir hal aldı. "Ne için acıyacağım?" Başımı solumuzda kalan odaya çevirdim. "Ben ona aşık olmuşken, o beni unutmuş olacağı için."
İkimizden de bir ses çıkmadığında soğuk ellerimi birbirine sürttüm. Parmağım elimdeki yüzüğe takıldığında boğazımda dizilmiş birkaç yumru nefesimi zorlaştırdı. "Unutacağını düşünmüyorum." dedi uzun bir süreden sonra. "Hafıza kaybı değil ki bu." Güldüğümde gözümde duran yaş yanağımdan süzüldü. "Hafıza kaybı olsaydı, silinen her şeuin yenisini yaşatırdım." dedim yüzümdeki gülümseme dinmeden. "Ama silinmiş bir sevgiyi nasıl var ederim yeniden?"
Odaya doğru gelen hemşireye baktıktan sonra bana çevirdi bakışlarını ama ben elimi göğsüme götürmüş heyecanla ayağa kalkmıştım. Cesaretsizce kapının bu tarafında kalıp, pencereye bakıp bakmamak arasında mekik dokurken düşüncelerim, hemşire dışarı çıktı. "Hastanız uyandı." dediğinde kalbim, ağlara takılan bir balığın yeniden suyla buluştuğu an gibi çırpınmaya başlamıştı. Hayat bulmuştum. Yağız cebinden telefonunu çıkardığı sırada hemşire yeniden konuştu. "Naz diye birini sayıklıyor. Siz misiniz?" Gözlerimi kırpıştırıp hemşireye başımı salladım hızla. "Yanına girebilirsiniz, doktor bey de birazdan uğrayacaktır. Geçmiş olsun."
Elim kapının kulpunda, nefeslerini dizginlemeye çalıştım. Sevmezse, sevmesindi. En azından artık yaşaması için bir kalbi vardı, yaşayacaktı. Korkmayacaktı, heyecanlanmaktan. Hissederek yaşayacaktı, tek düze bir yaşam sürmeye hapsolmayacaktı artık. Umutsuzluğun, yeniden beni ele geçirmesine izin vermeden kolu indirip içeri adımladım.
Gözleri, gözlerimi bulduğunda tutunacak bir yer arayıp elimi duvara yasladım. Titreyen dizlerimi sabit tutmaya çalışırken, yorgun elaları parlıyordu. "Naz." dedi ama sesi öyle güçsüz çıkıyordu ki belki ona bakmasam duymazdım. Belki de dudaklarını okumuştum yalnızca. Yanına adımladım yavaşça. Parmağını yavaşça kıpırdatarak kaldırdığında elimle tuttum. "Kalp değilmiş." dedi bu sefer. Ne dediğini anlayamadım ama sadece ellerimize bakıyordum. "Başkasının kalbiyle de sevebilirmişim seni." dediğinde gözlerimi gözlerine çıkardım. Dudağı öyle çok kuruydu ki, gülümsüyordu ama kıvrılmıyordu fazla yukarıya. "Seviyor musun beni?" dedim küçük bir kız çocuğu gibi. "Ruhumla." dedi güçsüz de olsa baş parmağı elimi okşadı yavaşça. "Seviyorum seni."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Soğuk Kahve
Teen FictionNaz, ünlü bir cafenin çok ünlü bir baristası. Ve müşterilerinden birine fena tutuldu.