Şu an Balide Ubud maymunlar ormanındaydık. Burası yedinci durağımızdı. Yanımızda bir dünya haritası vardı. Gözlerimizi kapatıp ellerimizi birleştiriyor işaret parmaklarımız nereyi gösteriyorsa o gece oraya gidiyorduk. Yorucu olsa da buna değiyordu. Çünkü her gün başka bir şey, başka bir yer keşfedip yaşımızın gerektirdiği gibi yaşıyorduk. (Umarım bir gün hepiniz, hayal edebildiğiniz gibi gezeceğiniz fırsatlar bulursunuz. Endonezya olmasa da çorumu görün mesela.)
Ve dediği gibi, bütün gün şehir şehir geziyor, geceleri de sarılıp uyuyorduk(!) Öyle çok şükür ediyordum ki, onu bulmuş, ona karışmış olduğum için. Beni ölesiye sevdiğini öylesine hissettiriyordu ki, bu paha biçilemezdi.
Omuzuma atlayan maymunla tiz bir çığlık attım. Başımı kaldırıp Çağanı aradığımda o, omuzunda asılı olan fotoğraf makinesiyle gülerek fotoğraflarımı çekiyordu. Elimdeki, buraya girmeden aldığımız yiyecekler uzattığımda maymun hızla kapıp omuzundan indi. "Saçma sapan bir sürü pozum var Çağan ya!" diye sitem ettim makineden gösterdiği ağzımın bir karış açık çıktığı kareye bakarken. "Döndüğümüzde bütün duvarı senin fotoğraflarınla kaplayacağım." dedi iç çekerek. Yanağından öpüp geri çekildiğimde elini tutarak yürümeye devam ettim. "Yanındayım ya, fotoğrafı ne yapacaksın?" Tuttuğum elimi dudaklarına götürdü. "Çocuklarımıza her anını anlatacağım."
Çocuk istiyordu. Bunu da her fırsatta dile getiriyordu ama sonrasında. Belki döndüğümüzde. Eskiden olsa bu fikre çok uzak olurdum ama internette gördüğüm tüm çocuklar babalarına benziyordu ve Çağana benzeyen bir bebeğim olması çok cazip geliyordu. Eminim ki, döndüğümde fikrim değişmeyecek ve hemen çalışmalara başlayacaktım. Ama öyle görünüyor ki, şu an dünya turumuzun üçüncü ayındaydık ve gezecek bir sürü yer vardı. Dönüş otuzumuzu bulursa şaşmamalıydık.
"Ne dersin?" dediğinde düşüncelerimi bırakıp gösterdiği yere baktım. "Hayır tabiki!" Dehşetle gözlerimi açtığımda güldü. "Evet, evet." diyip oraya sürüklerken yalvarıyordum. Çünkü bahsettiği şey ip üstünde bisiklet sürmekti. Güvenlikli olsa da korkudan ölürdüm. "Hadi Naz." dediğinde omuz ssilktim. "Sen yanımdayken hiçbir şeyden korkmam demiştin?" dediğinde dudaklarımı büzdüm. "Ben mi demişim bunu?" Güldü. "Siz dediniz abi."
Sıkıca tutunurken pedal çeviriyorduk. Korkum hafiflese de geçmemiş, kalbim göğüs kafesimin delecek gibi atıyordu. Başka türlüsünü tercih ederdim. "Nasıl?" diye seslendi, önümdeydi. "Kalbimi başka şeylerle de bu denli attırabilirsin." dedim düşüncelerimi açıkça dile getirip. Başını omuzunun üstünden bana çevirdi. Güldüğü için önüme serili gamzelerine baktığımda ben de derin gülümsedim. Gözleri bana olan aşkını dile getirse de önüne dönüp bağırdı. "Dünyanın en güzel kızı! Hem kalpsiz hem kalp hırsızı!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Soğuk Kahve
Ficção AdolescenteNaz, ünlü bir cafenin çok ünlü bir baristası. Ve müşterilerinden birine fena tutuldu.