KIRMIZI
Taze çiçek kokuları sarmıştı etrafımı. Güzel bir esintiyle birlikte burnumdan girip yol aldılar ciğerlerime doğru. Doyamayıp bir kez daha nefes koparmıştım havadan. Denizin o tuzlu kokusu, çiçeklerin saflığıyla birleşmişti. Güneş ara ara yüzünü gösteriyordu. Elimi gökyüzüne kaldırmıştım. Elimle güneşe siper aldım yüzüme tutarak. Gölge düşüyordu alnıma. Serinliyor, serinledikçe rahat nefesler alıyordum.
İnce ince naif bir müzik sesi de eşlik ediyordu bu güzelliğe. İçimden mırıldanıyor, ben de eşlik ediyordum kendimce. İşte o sıra omzumda bir el hissetmiştim. Yüzünü göremesem de bu elin, kime ait olduğunu biliyordum sanırım. Eli hâlâ omzumdayken yavaş yavaş önüme doğru geçmişti. Onu gördükçe gözüm kamaşıyordu. Saf beyazlığı gözümü alıyor, onları neredeyse kısmama sebep oluyordu. "Ne güzel olmuşsun sen..." diye mırıldandım ona bakarken. O ise, gülümsüyor ve kocaman göz bebeklerini yüzümde tutuyordu. Henüz konuşmasına fırsat vermeyip ellerini tuttum naifçe. Parmakları, parmak uçlarımdaydı. Ne sert tutuyordum, ne de boş. Onu hissedecek kadar temas edebiliyordum. Bunu yeniden yapabilmeme sevinmiştim. Hatta sevinmek demek biraz basit bile kaçabilirdi o an hissettiklerime. "Nihayetinde bitiyor mu?" diye sordum ona. Onun ışıltısı benimkiyle karışmıştı. Kümeler halinde saçılıyorduk etrafa. "Bitti Selim." diyerek gülümsemişti bana. Sanırım, gerçekten öyleydi. Acılar geçiyor, biz güzel bir sona adım atıyorduk. Aptal filmlere inat, hakediyorduk mutlu bir sonu. Yaşanılan yaşandığıyla kalmıyordu bu hikayede.
Konfetiler patlamıştı. Müzik sesi iyice artmaya başlamıştı. İnsanların alkış sesleri yükseldi sahilde. Denizin kumsala çarptığında bıraktığı ses de karışıyordu diğerlerine. Ben de ona baktım. Ona ve üzerindeki beyaz gelinliğe. Kendime de baktım yukarıdan. Siyah bir papyon vardı boynumda. Güldürmüştü beni. Herkes bizi alkışlıyor, biz ise sonsuzluğa bir adım daha atıyorduk. "Seni seviyorum Miray." dedim. Hiç beklemedi. "Ben de seni seviyorum Selim." Beklemedim. Onu öpmek için beklemedim fakat beni durdurmuştu. "Selim..." dedi tiz bir sesle. Öpmek için kapadığım gözlerimi açmak zorunda kalmıştım. Sesi iyi gelmemişti kulaklarıma. Anlamayarak baktım yüzüne. O ise bana bakmıyor, bedenimin bir köşesine doğru bakıyordu gözlerini kısarak. "Kanıyorsun..." deyip işaret ettiğinde ise anlamıştım ne olduğunu. Onun elini bırakmadan baktım kasığıma doğru. Kanın o kırmızılığı git gide yayılıyordu beyaz gömleğin üzerinden. Kafamı kaldırdım güç bela ve gözlerine baktım onun. Korkmuş görünüyordu, gözleri kızarmıştı aniden. Ağzım düğümlenmiş gibi tek kelime edemiyordum. Ne oluyordu bana böyle? Sırası mıydı şimdi? Bir şey söylemem lazımdı tam şu an. Yapamıyordum, biri ağzımı bantlamış gibiydi. "Hayır..." diye fısıldamıştı Miray. Ağzım bantlı, bakışlarım bulanık bir şekilde baktım yüzüne. Göz bebekleri büyümüş, kocaman açılmışlardı. Hiçbir şey demeden bakışlarını aşağıya kaydırdı. Gözlerinin gittiği yere baktığımda ise gördüğüm o şeyle birlikte bantlanan tek uzvum, ağzım değildi. Adeta çivilenmiştim olduğum yere. "Ben de kanıyorum." Üzerindeki o gelinliğin beyazlığı koca bir kırmızıya dönüşmüştü. Aptal alkışlar ise hiç susmuyordu. Ölmeyi tebrik eden bir hayat geçmişti bedenimdem. Kanattı beni. Beni kanattıkça, onu da kanatıp durdu.
Gözlerimi ağır ağır aralamıştım. Sanırım bir hayli kapalıydı bu yüzden acıyorlardı. Kafam iyice geriye doğru düşmüştü ve boynum bu yüzden ağrıyordu sanırım. "Şükürler olsun!" Miray'ın sesiyle biraz olsun kendime gelir gibi hissetmiştim. Kafamı oynatamadığımdan sadece gözlerimi kaydırabilmiştim ona doğru. Ağlamaktan gözleri kızarmış, bitap haldeydi. "Yaşıyorsun!" diyerek burnunu çeke çeke gülüyordu. Yamukça kıvrıldı dudağım. Gülümsemek için hâlâ gücüm vardı anlaşılan. "Korktun mu?" diye sordum boğuk bir sesle. Sesim de dudaklarım kadar kuru çıkmıştı ağzımdan. "Soruyor musun bir de?" Tekrar güldü bir çocuk gibi. Gözlerini yukarı doğru dikip gülümsüyordu. Teşekkür ediyordu sanırım Tanrıya. "Miray..." diye seslendim ona. Hemen baktı bana. Ölmek üzere olmak güzel gibi geliyordu bana artık. Çünkü seslendiğimde bakıyor, tekrardan göz bebekleri büyüyordu. "Selim..." diyordu yine ve yine. Ölmek üzereydim ama ismimi onun ağzından yeniden duyabiliyordum. Sevmeye bile başlamıştım ben bu işi. "O günü hatırlıyor musun?" Bahsi geçen günün hangisi olduğunu bilmediğinden dolayı susmuştu. Detaylandırarak yardımcı olmaya çalıştım. Biraz olsun bizi bu depodan başka yerlere götürsem iyi olurdu. "Senle ilk karşılaştığım gün." dedim yavaş yavaş. Sonra da öksürdüm hırıltıyla. "Hatırlıyorum, evet." dedi çabucak. Hissedebiliyordum. Hızlı hızlı konuşmasının sebebi, sürenin azaldığını bilmesiydi. "Eline telefon numaramı yazdığım kız," dedikten sonra baktım ona. "Hiç bu kadarını tahmin edemeyeceğim bir hayat yaşattı bana." dediğimde salladı kafasını iki yana. Susmayı tercih etmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KESTİK! (TAMAMLANDI)
RomantikYa hayatını yeniden yazma şansın olsaydı? Selim, kendini yetersiz gören ve bir türlü alanında başarı sağlayamayan bir senaristtir. Gecesini gündüzüne kattığı ve emek verdiği senaryosu, izleyicilerin istediği gibi olmadığı, mutsuz bir sonun her zaman...