14. BÖLÜM: AŞK İÇİNDE

9 3 0
                                    

AŞK İÇİNDE

Bir aşk hikayesi yazmak, en usta senaristlerin bile kalemini titretir. Çünkü aşk, senaryonun satırlarına sığamayacak kadar geniş, kelimelerin ötesine geçen bir duygudur. Her sahnesi, bazen bir bakışta, bazen bir dokunuşta, bazen de sessizliğin en derin anlarında hayat bulur. Senaryoda eksik kalan her virgül, her nokta, gerçek hayatta kalbin ritminde yankılanır. İşte bu yüzden, en güzel senaryolar bile, yaşanan bir aşkın büyüsünü tamamen yakalayamaz; çünkü aşk, sayfalara sığmayacak kadar büyük bir hikayedir.

Derin bir nefes aldım salona girmeden önce. Az önce vücuduma değen soğuk su iyi hissettirmişti. Kaç günden beri perişan bir haldeydim. Üstelik az önce duşa girene kadar bunu farketmemiştim bile. Yaşadığım olaylardan buna odaklanacak vakti bulamamıştım demek ki. Ama önemsemedim yine de. Sonuç olarak işler bir nebze de olsa yoluna giriyordu. Abim kurtulmuştu. Onu tekrardan kazanmıştım. Doğan mutluydu, ben mutluydum. Bir de Miray vardı tabii ki. Bu kadar kötü bir zamanda abimle beraber o da girmişti hayatıma. Hem de bu sefer sahte değildi, tamamen gerçekti. Saçlarıyla, gözleriyle, gülüşüyle gerçekti ve tam karşımdaydı, yanımdaydı. Kalbimde hissettiğim o boşluk sanki yavaş yavaş kapanıyor gibiydi. Çatlamaların sesini duyabiliyordum. Değişen bir şey vardı ve hatta birçok şey. Mutlu muydum? Mutluydum. Düğümler çözülmeye, kapılar aralanmaya başlamıştı. Artık yapılacak tek bir şey kalmıştı. Belki de tam zamanıydı.

Saçlarımı elime aldığım havluyla kurutmaya çalışırken salona doğru yürüdüm. Girdiğimde ise Miray koltukta uyuyakalmıştı. Dediğim gibi, yalancıydı. Kıyafetleriyle öylece sızmış, yatıyordu. Onu uyandırmadan önce ikimize birer kahve yaptım. Ardından elime bir tanesini alıp ona doğru yürüdüm. Uyurken de uyanık hali kadar güzeldi. Bembeyaz teniyle bir ay parçası gibi parlıyordu. Saçları onu ilk gördüğümden bu yana biraz daha uzamıştı. Yattığından dolayı karışmış, bir kısmı göğsüne saçılmıştı. Günlerdir benim gibi kötü bir halde olduğundan yüzünde hiç makyaj yoktu. Dudakları hala kuruydu. Yazın gelişiyle de haliyle terlemişti uyurken. Elimde bir kupa kahveyle dikelirken uzun bir süredir onu izlediğimi fark etmem geç olmuştu. Hemen kahveyi sehpanın üzerine bırakıp koltuğun yanına doğru dizlerimin üzerine çöktüm. Artık onla aynı mesafedeydik. O hâlâ uyurken bir elimi yüzüne doğru götürdüm ve dokundum. Pamuk gibi yumuşaktı yanakları. Sevdikçe sevesim gelmişti. Parmağımın dış tarafıyla okşadım bir süre yüzünü bu yüzden. Anda olmak, anda kalmak bu muydu acaba? Çünkü ben tam olarak bu anda kala kalmak istemiştim. Yüzümdeki gülümseyi hâlâ koruyarak bu sefer saçlarına götürdüm elimi. Onları da güzelce okşadım. Göğsüne düşen bir tutamı alıp yavaşça omzundan geriye doğru bıraktım. Kayboluyordum ona baktıkça, düşüyordum. Bu belki bir kör kuyu, belki de dipsiz bir bataklıktı, bilemiyordum. Çenemi koltuğun ucuna yerleştirip ona bakmaya devam ederken kısa bir süre sonra uyanmıştı. Ağır ağır haraketlerle açtı gözlerini. Beni görünce de tekrar kapayıp gülümsedi. "Ne yapıyorsun sen?" diye sordu, yeni uyanmanın getirdiği boğuk bir sesle. Hâlâ bir elim saçlarındayken konuştum. "Seni izliyorum. Görmüyor musun?" diyerek fısıldadım kulağına. Aynı evin içinde tek başımızaydık ama yine de kısık seslerle konuşuyorduk. "Aşık mısın sen bana?" dedi hiç düşünmeden. Sonra da bana doğru döndü. Yüzünü benim yüzüme yakın bir şekilde tutarak konuşmaya devam etti. "Söylesene..." dedi yine kısık bir sesle. Gözlerim gözlerinin en içine bakıyor arada bir aşağı doğru kayıyordu. Bunu bilerek yapmıyordum. Hatta aynısını o da yapıyordu. "Bilmem. Aşık mıyım?" deyip yaklaştım biraz daha ona. Her bir kelimemde biraz daha yaklaşmıştım. O da bu durumdan memnun olmuş olacak ki yine yaptığımın aynısını yaparak yaklaştı bana. Dudaklarımızın arasında yok denecek kadar az bir mesafe varken, "Söyleyecek misin?" dedi kısık bir sesle. Nefesi yüzüme çarpıyordu adeta. Bense dudaklarına odaklanmış cevap vermiyordum. En azından cevabımı konuşarak vermedim desem daha doğru olurdu. Yavaşça dudağımı ona doğru götürdüm ve kendi dudaklarımın arasına aldım. Biraz öptükten sonra da dudaklarımı onunkilerden çekip gülümsedim. "Aldım cevabımı." deyip sırıttı yüzüme. Sonra da doğruldu yattığı yerden. "Sana kahve yaptım." deyip sehpaya bıraktığım kahveyi aldım ve ona doğru uzattım. Eline alıp ağzına götürdü. "Teşekkür ederim." deyip gülümsedi. Bir elimi yanağıma koyup ona bakmayı sürdürünce de sırıtıp, "Ben en iyisi bir duşa gireyim." deyip kaçırdı gözlerini benden. Hırçın ve asi olsa da onu her öptüğümde böyle bir çocuk gibi kaçıyordu benden. Onun bu halini ise sevmiyorum desem yalan olurdu. Benden bir cevap beklemeden kahveyi bırakıp salondan çıktı ve banyoya girdi.

KESTİK! (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin