ŞÜPHE
Yazın gelişi beraberinde tatlı bir esintiyi getirmişti. O güzel tuz kokulu meltem, Miray'ın saçlarının arasından geçip giderken ardında güzel bir his bırakıyordu. O his, teninde ve yüzünde dolaşıyor, iyice içine karışıyordu. Bu yüzden derin bir nefes aldı Miray, gözlerini kapadıktan sonra. Bir süre vermeden içinde bekletti. Belki de bunu bilerek yapıyor, iyi hissetmek istiyordu. Çok zaman geçmeden geri verdiğinde ise gözlerini yeniden açmıştı. Oturduğu banka göz gezdirdi. Ardından da etrafına bakındı. Yeşilliklerin bol olduğu, kuş cıvıltılarının azalmadığı bir parkta oturuyordu. Bir an buraya nasıl geldiğini düşündü. Aklı karışınca da kafasını salladı iki yana. O an umursamak istememişti belli ki. O, sadece bu anın tadını çıkarmak istiyordu. Bu yüzden iyice yerleşti oturduğu yere. Bacaklarını sallamayı kesti ve rahatladı. Derin bir nefes almak işe yaramış olmalıydı. Güneşten gelen ışıklar belli belirsiz yüzüne düştü. Gözlerini kıstı ve siper etti eliyle güneşe doğru. Sonra vazgeçip çekti. Güneşin kavurucu sıcağını bile hissetmek istedi. İçi anlam veremediği bir huzurla kaplıydı o an çünkü. Bunu hiçbir şey bozamazdı. Kuş cıvıltılarının arasına bir de çocuk sesleri eklenmişti. Artık derin bir sessizlik içinde değildi anlaşılan. Çocuk sesleri çoğalınca bakındı etrafına gülümseyerek. Bu ses, iyi hissettirmişti. Kendi çocukluğu geldi aklına. Ne kadar kötü olsa da o küçük bedende daha mutlu olduğunu hatırladı. Büyük bir ruh taşıyordu bedeni yıllarca. Ama o kocaman ruh, küçücük bedende sanki daha rahattı. Sanki en çok oraya aitmiş gibi, yeri orasıymış gibiydi. Bu yüzden tatlı bir tebessümle bakınmaya devam etti etrafına. Birkaç çocuk parka doluşmaya başlamıştı bile. Biri kaydıraktan kayarken, diğeri salıncağa biniyor, eğleniyorlardı. Miray da onları izleyerek iç geçiriyor, buruk olsa dahi gülmeyi ihmal etmiyordu. Sonra bu çocukların içinden aşina olduğu bir yüz gördü. Çattı kaşlarını önce. Anlamaya çalıştı. İyice süzdükten sonra o yüzü, kim olduğunu anlamıştı. Heyecanla ayağı kalktı ve o çocuğun yanına doğru yürüdü. Tanıdığı küçük kız çocuğu bir köşede oturuyor, toprağı kazıyordu küçük elleriyle. Miray da iyice yanına yaklaştığından irkilip arkasını döndü küçük kız. "Hey, korkma. Sana zarar vermeyeceğim." dediğinde Miray, küçük kız gülmüştü. "Korkmadım ki zaten. Sen bensin değil mi? Senden neden korkayım?" dedi çok bilmiş bir şekilde. Miray da gülmüştü bu duruma. "Çok biliyorsun sen..." diye söylenerek kızın yanına oturdu ve eşelenmiş toprağa baktı. "Herkes oyun oynuyor. Sen ne yapıyorsun burada?" diye sordu hâlâ toprağa bakarken. Küçük kız Miray'a bakmadan toprağı eline aldığı küçük çubukla kazmaya devam ediyordu. "Ben de oyun oynuyorum. Görmüyor musun?" derken çok ciddi bir şekilde ilgileniyordu toprakla. "Bu nasıl oyun böyle?" diye sordu Miray. Eliyle toprağı işaret etti. Küçük Miray oflayarak elindeki çubuğu bıraktı. "Oyun dedim işte sana. Niye soruyorsun aynı şeyi?" diye çıkıştı. Miray ise anlam verememişti. Kaşlarını çattı ve konuştu. "Sen niye bu kadar sinirlisin?" diye sorduğu an bir küçük oğlan çocuğu gelmişti yanlarına. Küçük çocuk terlemiş, nefes nefese kalmıştı. Belli ki koşturmuştu daha öncesinde. Elinde ise bir kağıt tutuyordu. Önce nefesini düzenlemeye çalıştı. Sonra bir küçük Miray'a bir de diğerine baktı. O sırada küçük Miray konuşmuştu. "Getirdin mi?" diye sorunca küçük çocuk kafasını salladı yutkunduktan sonra. Ardından elinde tuttuğu kağıdı küçük Miray'a doğru uzattı. Bir yandan da diğer Miray'a bakmayı ihmal etmiyordu. "O kağıt ne?" deyip gülümsedi Miray. Gerçekten de ne olduğunu merak ediyordu. Küçük Miray kağıdı çocuktan alıp hemen açtığı küçük çukura bıraktı. "Seni ilgilendirmez. Burada bizim sırrımız yazıyor." deyip hemen üstünü toprakla örtmeye çalıştı. Ama Miray giderek merak ediyor bir yandan da tedirgin oluyordu. Hem bu çocuk da kimdi? Ve onların arasında ne gibi bir sır olabilirdi bu yaşta? "Çok mu önemliymiş bu sır?" diye sordu yüzündeki gülümsemeyi bozmadan. Onları korkutmak istemiyordu anlaşılan. Bu soruya yanıt ise küçük çocuktan gelmişti. "Benim sırrım aslında. Miray da bilmiyor. Sadece onu gömüyor." diye cevap verince Miray çatmıştı kaşlarını. İçinde belli belirsiz bir şüphe uyandı. Aynı zamanda tedirgin olmuştu. "Miray, sen bilmediğin bir sırrı gömüyor musun? Üstelik bizim sırrımız dedin?" deyip ona baktı. Ama küçük Miray hiç aldırış etmeden sırrın üstünü kapamakla meşguldü. Miray git gide sinirleniyordu artık. "Sana diyorum!" deyip sarstı kendi küçüklüğünü. "Ya bıraksana beni! Sen niye bizimlesin hem? Gidip yaşıtlarınla takılsana!" dedikten sonra kendisini onu saran ellerden kurtardı bir hışımla. Miray ne olduğunu, neler döndüğünü anlayamıyordu. Kalbinin hızlandığını hissetti o an. Aksi giden bir şeyler olmalıydı. "Ne var o kağıtta? Ne yazıyor?" deyip kağıdı almaya çalışsa da küçük Miray buna izin vermedi. Miray pes edip ellerini oradan çekti ve çattı kaşlarını. Küçük çocuğa döndü bu sefer. "Hem sen kimsin?" diye sordu sinirle. Küçük çocuk, dudaklarını büktü. Sanki ağlayacak gibiydi. Önce cevap vermemek için kekeledi ama Miray ısrar edince konuşmak zorunda kaldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KESTİK! (TAMAMLANDI)
RomanceYa hayatını yeniden yazma şansın olsaydı? Selim, kendini yetersiz gören ve bir türlü alanında başarı sağlayamayan bir senaristtir. Gecesini gündüzüne kattığı ve emek verdiği senaryosu, izleyicilerin istediği gibi olmadığı, mutsuz bir sonun her zaman...