Maneskin dinlemeyen arkadaşlara uyarımdır, bahsi geçen isimlerin şarkıları var.
Coraline'in şarkısı: Coraline
Valentine'ın şarkısı: Valentine
Marlena'nın şarkısı: L'altra Dimensione ve Torna a Casa
Sabaha karşı uyandım. Tek bir ara vererek neredeyse iki gün uyumuştum. Bu korkutucuydu. Ama çok şükür ki artık yorgun değildim.
Göğsümde bana sürtünen bir şey vardı. İlk başta bunun Hazel olduğunu ve göğsümü okşadığını sandım ama Hazel'in pulları yoktu.
Gözlerimi açtım.
Gördüğüm ilk şey küçük, sevimli bir yaratıktı. Beyazdı, gözleri maviydi. Aynı Argent gibi. O da beyaz kürklü ve mavi gözlüydü.
Küçük arkadaşın pullarını okşadım. Hazel bundan hiç hoşnut olmadı.
"Korkman gerekiyordu!"
Gülümsedim. Annemin bilmiş gülüşü kulaklarımda yankılandı. "Sana söylemiştim," Dedi, Hazel'e. "Benim kızım öyle kolay korkmaz."
Hazel hafifçe kaşlarını kaldırdı, öyle mi, der gibi.
Doğruydu. Minik bir sürüngenden korkmazdım.
Onu yavaşça elime aldığımda koluma dolandı.
"Bu şi-şirin arkadaşın türü ne?" Diye sordum Hazel'e.
O halinden hiç mutlu değildi. Kendisinin Argent'te yaptığı gibi çığlık çığlığa kaçmamı bekliyordu herhalde. Yılanları severdim.
"Boa," Diye mırıldandı gönülsüzce. "Yavru. Yeni aldım sayılır. Bundan önce de bir tane vardı ama öldü," Dudak büktü. "Onunla iyi anlaşıyorduk aslında... Her neyse. Elindekinin adı Feu."
Feu.
Ateş.
"Sinir bo-bozucusun."
Kaşları çatıldı ve çocuğuna uzandı. Onu koluna aldığında yavru yılan Hazel'in omzuna doğru tırmandı. "Ateş sevmiyorsan bu senin suçun. Ayrıca ateşi ben de sevmem, tamam mı? Ama bu bebeğin gözleri mavi alev gibi."
Ama karşımdaki beyaz saçlı koca bebeğin de gözleri mavi alev gibiydi.
Ve sanırım ateşi böyle zamanlarda seviyordum.
Hazel'i çağrıştırdığı zamanlarda.
Feu, Hazel'in koluyla sınırlı kalmayıp oradan omzuna çıkıştı. Ağır hareketlerle önce Hazel'in köprücük kemiklerinden geçip göğsüne dolandı, ardından beline, sonra bacağına ve yere indi. Bana doğru geliyordu. Seren onu izlerken bana ithafen "Ya seni sevdi ya da yemek olarak görüyor," Diye mırıldandı. "İkinci seçenek için oldukça küçük olduğundan ona üzülüyorum. Bugün de solucan yiyecek." Dedi. Ardından acele etmeden yanıma geldi ve yılanı alıp Turan'a verdi.
Hazel'e bakıp kaşlarımı çattım. "Çocuğu neden do-doğal or-tamından ayırıyor-sun?"
Hazel gülümsedi.
"Sen gör diye getirdim onu. Doğal ortamından ayrılmadı, merak etme," Bu bir şey ifade etmemişti. Ne demekti? "Bir gün benim evime geldiğinde onun yuvasını da görürsün."
Ama onun evine zaten gitmiştim.
"Annemin veya Aktaş'ın evinden bahsetmiyorum."
Hm.
Peki.
Ama sanmıyordum. Buradan sonraki durak yine tımarhaneydi sonuçta.
Bunu yeniden hatırladığımda rahatsız olmadığımı fark ettim. En azından orada başıma hiçbir şey gelmiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Külden Duvarlar (GxG)
Short Story"Odanda neden bu kadar çok mum var?" Bahsi geçen mumların hepsine teker teker baktım. Tam on yedi tane büyük, on yedi tane küçük. "Bir gün yanmam gerekirse diye." Bir gün yıldızlara ihtiyaç duyarsam diye. "Neden yanmak isteyesin?" Gözleri kuşkuyla...