"Şairler neden sürekli sevdiklerinin göğsünün inip kalkışından bahseder, biliyor musun?"
Bu soruyu soran Hazel'di. Uyanmamıza rağmen ikimiz de yataktan kalkmayı reddetmiştik. Aslında gitmek istemiyordum ama kendimi zorunlu gibi hissediyordum. Hazel ise kaçıp gidecekmişim gibi belimi sıkı sıkı tutuyor, ellerini üzerimden çekmiyordu.
"Çünkü bir nefes bir hayattır."
Şu ana kadar aldığımız nefeslerin çok da bir anlamıyordu aslında. Bir sonrakini kaçırırsan...
Hazel başını iki yana salladı. "Çünkü bir nefes bin hayattır. Sevdiğinin canı sana candır," Beni bu süslü cümlelerle mi kandırmaya çalışacaktı? "Senin nefesin bana can, Almina." Ve gerçekten yüzüme eğilip içime çektiğim nefesi dudaklarımın arasından çaldı.
Ne değişecekti ki?
Ben gidecektim.
Bu yüzden o süslü cümleler bazen bir cesede ölüm fermanıdır.
Komik, değil mi? Kesinlikle.
Sonunda içimde o cesareti bulup yataktan destek alarak Hazel'in göğsünden kalktım. Üzerimde sadece iç çamaşırlarım vardı. Dolabıma gidip öylesine bir etek ve tişört geçirdim üzerime. Makyaj masasına oturduğumda Hazel hala yataktaydı, beni izliyordu.
Yüzüm çökmüş gibiydi. Aç ve uykusuz geçirdiğim iki haftanın da bunda etkisi vardı elbette. Kusurlarımı gizledim ve artık ne kadar olduysa, yüzüme biraz daha renk vermeye çalıştım.
Ruj sürmedim. Onlardan pek hoşlanmıyordum ama parlatıcı sürdüm.
Masadan kalktığımda Hazel de sonunda beni izlemeyi bırakıp dolabıma yöneldi. Oversize tişörtlerimden birini ve yanlışlıkla büyük beden aldığım bir eşofmanı giydi.
Ona siyah yakışmıyordu.
Odadan çıktığımızda kahvaltı masası kurulmuştu. Annem ve Seren oradaydı. Muhtemelen ciddi bir konu hakkında konuşuyorlardı.
Annem siyah ve lacivert giyinmişti. Seren ise beyaz ve kahverengi.
Bazı renkler insanlarla gerçekten de özdeşleşiyordu.
Hazel'i gördüklerinde ikisinin de yüzüne bir şaşkınlık oturdu. Seren hafifçe sırıtarak "Yakışmış," Dedi. Hazel ona ters bir bakış attı.
Ama cidden... O beyaz giymeliydi.
Annem ve Seren masanın iki ucunda karşılıklı oturuyorlardı. Annemin sağına oturdum. Hazel ise annesinin sağına oturdu.
Servis açıldığında Hazel dahil herkes yemek yiyordu ama ben dokunmadım bile.
"Anneciğim," Diye mırıldandı annem. Masanın üzerindeki elimi kavramıştı. "Olmaz böyle, lütfen..." Elimi çektim. Şimdiden soğuk davranıyor olmama içerlemişti. "Az da olsa bir şeyler ye, Ulya," Onu geçiştirmek için başımı aşağı yukarı salladım ama yemedim. Israr etmeye devam etse de bir süre sonra susmak zorunda kaldı.
Evden çıktığımızda yanımda sadece telefonum, kibritim ve kolyem vardı. Başka bir şey sokamazdım zaten. Annem yanıma geldiğinde "Seni Seren bırakacak," Dedi.
Kaşlarımı çattım. "Neden?" Dudaklarını araladığında konuşmasına izin vermedim. "Sen ne yapacaksın?"
"Benim toplantım var, bir tanem. Geç kalamam."
Bir anlığına güleceğimi sandım.
Benimle dalga mı geçiyordu?
"Ciddi değilsin," Dedim. "Değil mi?"
![](https://img.wattpad.com/cover/371744515-288-k308449.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Külden Duvarlar (GxG)
Historia Corta"Odanda neden bu kadar çok mum var?" Bahsi geçen mumların hepsine teker teker baktım. Tam on yedi tane büyük, on yedi tane küçük. "Bir gün yanmam gerekirse diye." Bir gün yıldızlara ihtiyaç duyarsam diye. "Neden yanmak isteyesin?" Gözleri kuşkuyla...