Kim bırakmış da gitmiş bakalım polis beyimizi...
Keyifli okumalarrr
🌼🌼🌼
İnat ettim mi yapmam dediğim şeyi yapmazdım. Poyraz beş dakikaya geleceğini söylemişti ve yemek yapmamıştım. Bana ne oğlum? Yapmayacaktım işte.
Bir kaç dakika sonra kapı çaldığında tam anlamıyla koşarak kapıyı açtım. Poyraz elleri kolları dolu şekilde dikiliyordu kapının önünde.
"Hoşgeldin ceylan gözlüm." Kenara çekildim geçmesi için. İçeri geldikten sonra direkt mutfağa girdi. "Sadece ekmek al dedim. Ne yaptın Poyraz?"
Poşetleri tezgaha koyduktan sonra sırtındaki çantayı çıkardı. "Eve uğrayıp kıyafet aldım birkaç tane. Ekmek istedin, aldım. Sevdiğin abur cuburlardan aldım. Bir de pasta aldım. Geçen abinlerde aldığımı çok sevmiştin." Gülümseyip yanına gittim. "Ve bir şey daha var." Poşetlerin arasından papatya demeti çıkardığında heyecanla ona baktım. Papatya demetini bana uzattı. "Bir de bunu aldım senin için." Çiçeği elinden alıp kenara koydum. Kollarımı sıkıca boynuna doladım.
"Çocuklarımın babası. Evimin direği. Gözümün bebeği. Çok teşekkür ederim." Yanağına da sulu bir öpücük kondurduktan sonra geri çekildim.
"Çocuklar nerede hanım?" Dalga geçiyordu benimle. Bana ayak uydurması çok hoşuma gidiyordu.
"Gönderdim bey." Cilveli bir bakış attım. "Baş başa kalalım diye." Kaşlarını kaldırıp üzerime doğru geldi. Belimi kavrayıp kendisine doğru çektiğinde amacıma ulaşmıştım.
"Baş başa kalalım diye gönderdin yani?" dediğinde onaylayan bir mırıltı çıkardım. "11 çocuğu da." Dayanamayıp kahkaha attığımda ortamdaki yoğun hava dağılmıştı. Aklımı seveyim ben.
"Hoşuna gitti bakıyorum." dedim geri çekilip. "Çocuklarla birlikte bir şey daha yok ceylan gözlüm." Sırıtarak ona baktım. "Yemek."
Gülümseyen suratı yavaş yavaş solduğunda kıkırdadım. "Sen gerçekten aç bırakacaksın beni." Omuz silkip mutfaktaki masaya oturdum.
"Bana ne be. Geldin yap işte." Kafasını iki yana sallayıp gerçekten yemek yapmak için malzemelere bakmaya başladı. "Ay sen ciddili yapıyorsun." Kafasını çevirip boş bir bakış attı. "Bakma öyle. Yardım ederim."
"O kadar iyisin ki. Çok sağol." dediğinde koluna yapıştırdım bir tane. Taş taş. Maşallah.
"Köpek. Yardım etmeyebilirdim. Niye öyle diyorsun?" Salata yapmak için domatesleri aldım dolaptan. Kesme tahtasını da çıkardım. "Ne yiyeceğiz ceylan gözlüm?" Hafifçe güldü.
"Ne istersin?" Kıpırdandım olduğum yerde.
"Bu seferlik çok yormayalım seni. Makarna yapsan yeter." dedim. "Ama canım mercimek çorbası istiyor."
"Yaparız o zaman yavrum." Kalbim eriyordu. Tam anlamıyla eriyik bir ifadeyle baktım yüzüne. Romantik romantik bakışlar atarken elimde hissettiğim acıyla inleyerek elime baktım.
Zamanlamama tüküreyim.
Poyraz hemen bana dönüp elime baktı. "Elini mi kestin?" Çorbayı karıştırdığı kaşığı bırakıp elimi tuttu. Suyu açıp elimi yıkadıktan sonra peçeteyle kuruladı. Ben sandalyede otururken o önümde diz çökmüş azıcık kestiğim parmağıma bakıyordu. Güldüm bu tatlı haline.
"Benim elim kesildi, senin değil. Ne bu telaş aslan parçası?" dediğimde elime bakan gözlerini gözlerime dikti. 'Ne anlatıyorsun sen' der gibi.
"Bu soruyu sormamışsın gibi devam ediyorum. Ayrıca senin canın acısa benim canım daha çok acır." Ne ara gidip ilk yardım çantasından yara bandı aldığını bilmiyordum. Çünkü hâlâ dediği şeyde kalmıştım ben.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hırsız Polis | Texting
Teen FictionAbisini ziyaret etmek için karakola gelen Doğa abisini odasında bulamayınca karakola yeni gelen polislerden birini durdurup abisini sorar. Abisi yeni bir göreve gitmiştir. Doğa eve geldiğindeyse kalbini çaldırdığının farkına varırr "Polisler hırsızl...