Tam ona cevap verecekken Zeyneller ellerinde aletle geldi. Uzadığım yerden kalktım.
"Şimdi ne yapacağız?"
Bu soruma Kubilay cevap verdi.
"Dizlik birşey yok. Biz çiçeğin özünü alete aktaracağız"
Aleti yere koydu. Alet dünyadaki mikroskoplara benziyordu ama ondan çok daha farklıydı. Hançerin kabzasında bir depolama alanı vardı. O alana özünü akıtacaklardı.
Yere oturdum. Bahar yanıma geldi ve yere oturdu. Kısık sesle konuştu.
"Sence başarabilecekmiyiz?"
"Bilmiyorum ama sen ve o olunca kendimi herşeyin üstesinden gelebilirmişim gibi hissediyorum"
Bana baktı ve gülümsedi.
"Belki iç güdü belki de altıncı his ama bana ileride çok mutlu olacakmışız gibi geliyor"
"Bitti"
Zeynel'in sesiyle hepimiz ona döndük. Ayağa kalktım ve yanlarına gittim. Umut elindeki hançeri bana uzattı.
"Al sana lazım olacak"
Hançeri elinden aldım ve beline yerleştirdim.
O sırada buraya doğru gelen Eros ve krallık muhafızlarını fark ettim. Neyse ki çiçeğin özünü aktardıktan sonra çiçek kül oluyordu.
Buraya gelince Eros konuşmaya başladı.
"Ateş Lordu zindandaki halkını çıkardığından dolayı sende zindana atılacaksın. Bunun bir suç olduğunu bilerek yaptın. Yarın saat on ikide mahkeme kurulacak"
Söylediği sözler kafamın içinde dönüyordu. Kendi hayatı pahasına zindandaki halkını kurtarmıştı. Muhafızlar onun iki kolundan tutarken göz göze geldik.
Zihnime doğru konuştu. Gözlerimle ona onaylarcasına baktım. Muhafızlar onu alıp götürürken sadece arkasından bakıyordum.
"Şimdi ne yapacağız?"
Tolga'nın bu sorusunu ben cevapladım.
"Ben onu kurtarmanın yolunu biliyorum. Siz merak etmeyin"
Bahar'a baktım.
"Onların yanından ayrılma bir kaç saatlik bir işim var. Onu halledip geleceğim "
Ormanın içine doğru ilerlemeye başladım. Onlardan biraz uzaklaşınca kuzeye doğru koşmaya başladım. Ne kadar hızlı koşarsam o kadar iyiydi.
Yaklaşık on beş dakikadır koşuyordum. Uçuruma gelince durdum. Sol tarafa döndüm ve yine koşmaya başladım.
Yolun sonunda koca bir dağ vardı. Dağın önüne gelince ellerimi dizlerime koydum ve sakinleşmeye çalıştım. Dağın kenarındaki bir çıkıntıya elimi koydum.
O sırada gizli mağaranın kapısı sesli bir şekilde açıldı. Sonra onları gördüm. Hepsi kendini korumak amaçlı elinde bir ateş topu yaratmıştı. Bunlar onlardı. Ateş Halkı.
Derin bir nefes aldım ve mağaradan içeriye adım attım.
"Kimsin sen?"
Bunu diyen önlerde olan sarı saçlı kızıl gözlü bir kızdı. Onlara yapabileceğim en iyi açıklamayı yaptım.
Gözlerimi kapattım ve açtım. Gözlerimde gördükleriyle bir ellerini göğüslerine koydular ve önümde diz çöktüler.
"Efendimiz"
Hepsinin ağzından aynı kelime döküldü.
"Hemen ayağa kalkın "
Emrimle hepsi ayağa kalktı.
"Şimdi fazla zamanımız yok. Ateş'i zindanlara götürdüler. Ben yarın onu kurtaracağım. Sizden tek istediğim. Beni görmemiş ve duymamış gibi yapın.
Şimdi sizi karanlık ormandaki kasabaya götüreceğim. Orası bizim arazimiz ama bundan kimsenin haberi yok. Şimdi büyük bir çember oluşturun ve el ele tutuşun"
Beni dikkatle dinledikten sonra el ele tutuştular. Sarışın kızın elinden tuttum ve gözlerimi kapattım. İçimden gideceğimiz yeri söyledim.
Yer ayaklarımızın altından çekilir gibi oldu. Gözlerimi açtığımda kasabadaydık. Hepsi dikkatle ağzımdan çıkacak kelimelere bakıyordu.
"Burada siz üç ay idare edecek herşey var. O kadar kalmayacaksınız ama yaklaşık olarak bir hafta kalabilirsiniz. Ortalık biraz karışık. "
"Seni bilmiyorlar değilmi?"
Yine o sarışın kız konuşmuştu.
"Evet ama halledeceğim. Herşey düzene girecek. Sonunda ölüm olsa bile. "
Yanıma doğru ilerledi va bana sarıldı.
"Teşekkür ederim"
Hemen sarılışına karşılık verdim.
"Kendimden birisine sarılmayalı uzun zaman oldu"
Benden ayrıldı.
"Buraya bir koruma kalkanı çekeceğim. Buradan çıkmayın. Biliyorum. Oradan çıktınız buraya geldiniz yine bir yere gidemiyorsunuz ama en fazla bir hafta içinde yanımdasınız.
Burada özgürsünüz. Güçlerinizi istediğiniz gibi kullanabilirsiniz. "
Yanlarından ayrıldım ve kasabanın dışına çıktım. Ellerimi ileriye doğru uzattım ve koruma kalkanı örmeye başladım. Bu zor olacaktı.
Bu kasaba çok büyüktü. Ve en kalabalık halk Ateş halkıydı. Yaklaşık olarak ön beş dakikanın sonunda koruma kalkanı bitti.
Gözlerimi kapattım ve kendimi uçurumun kenarına getirdim. Sonra geldiğim yolu yürümeye başladım.
Yarın aslında bir şeyin sonu bir çok şeyin başlangıcıydı. Artık ben diye birşey yoktu. Biz diye birşey vardı. Nosinler benim adımın önüne arkasına lakaplar takacaktı.
Benim burada adım artık Alev olmayacaktı. Koşarak geldiğim yol bittiğinde okulun arkasına çıktım. Ön bahçeye doğru ilerledim. Her zamanki bankta oturuyorlardı. Yanlarına gittim.
"Bahar hadi gidelim"
"Yarın ne yapacaksın?"
Bunu soran Umut'tu.
"Bekleyin ve izleyin "
O sırada Bahar banktan inmişti. Onu kolumun altına aldım ve yatakhaneye doğru ilerledim. Yatakhaneden içeriye girince odaya doğru ilerledik.
Odaya girince kendimi yatağa attım. Bahar başımda bekliyordu. Çekmeceden çikolatalı süt çıkardım ve içmeye başladım.
"Yarın ne yapacaksın?"
"Yapmam gerekeni"
"Herkes öğrenecekmi?"
"Tüm diyar duyacak"
Yarın büyük gündü. Büyük bir son. Acılı bir başlangıçtı...
Evett bir bölüm daha bittiiii
Uzun zaman oldu bölüm atmayalı ama biliyorsunuz LGS var ve ona çalışıyorum hocalar dolu ödev veriyor ve kütüphaneye gidiyorum. Yani dolu uğraş.
Elimden geldikçe hafta sonları fazla bölüm atmaya çalışacağım. Bu gün iki bölüm atacağım.
Bu bölümün şarkısı Kahraman Deniz-Suç mahali
Bu şarkı baya iyii dinleyin dinlettirin
Mutlu olalım Yıldız Tozlarımmm...⭐🖤🖤
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ATEŞİ HİSSETMEK
FantasyFantastik bir kitap düşünün. İçinde 6 tane büyük krallık olduğunu. Lordların ve Varislerin olduğunu. Bu kitap diğerlerinden daha farklı. Çünkü bu kitapta kullanılan isimler dünyalı isimleri. Tüm Varisler Lordlarının yanında olmasına rağmen Ateş Var...