17. VER CANIMI.

195 30 4
                                    




17. "VER CANIMI."

"Babacığım," diyen sesi duyduğumda gözlerimi araladım. "Lütfen yapma artık," dediğinde ağlamaya başlamıştım. Babamın ekibinden biri vardı, adı Mustafa'ydı. Onu kaybetmiştik, şehit olmuştu. Bunu babam anneme söylediğinde, annemin ağlamasından anlamıştım, duymuştum. Bizi cenazeye götürmemişlerdi.

"Baba Mustafa amcam yok mu artık?" dedim titreyen sesimle.

İç çekti, yanıma doğru yattı. Reha benimle uyuyordu bu sıralar, o yanımda uyuyordu. Babam yavaşça ellerini saçlarıma daldırdı. "Askerler şehit olur bebeğim," dedi. "Ama daima kalbimizde yaşarlar, onları unutmayız. Onlara sürekli dua okuruz, ailelerini yalnız bırakmayız. Onlara borcumuzu böyle ödemeye çalışırız."

"Ama baba," diye ağladım. "Ya seni de kaybedersem ben? Ne yaparım baba?" Küçüktüm daha, sekiz yaşındaydım.

"Derdi veren Allah dermanı da veriyor kızım," dedi ve alnımdan öptü. "Sen büyüdüğünde onun ailesiyle ilgilenmeye devam edeceksin, edeceğiz. O zaman onlar hiç yalnız hissetmeyecek. Mustafa da bizi izleyecek, biliyorum."

"Baba," diye ağladım başımı göğsüne yaslarken. "Sana sakın bir şey olmasın, tamam mı?"

Saçlarımı okşadı, beni göğsünde yatırdı. "Bana bir şey olursa," dedi. "Sakın hiçbir şeyden vazgeçme. Hayata sıkıca tutun, benim için yap bunu. Ben seni izliyor olacağım, bunu bilerek yaşa, bunu bilerek hareket et. Devletinin arkasında dur, vatanına bağlı yaşa, bu ülkeyi biz korumazsak, kim koruyacak? Sen bu ülkenin evladısın, ben olmasam bile ülken için bir şey yap." İç çekti. "Sakın askerlere öfkelenme, babam da askerdi, onu o yüzden kaybettim deme. Bir askere el kaldırma, karşısında durma. Beni nasıl seviyorsan, askerleri de öyle sev, öyle destek ol. Bebeğim, güzel kızım. Sen ben olmasam bile, ülkene sahip çık."

Yapamamıştım.

Babamın ardından, ülkem için asker olurken, o silahı kendime döndürmüştüm. Ölememiştim, olmamıştı. Yapamamıştım. Merih nasıl o silahı döndürdü, anlamamıştım. Kolumu sıyıran kurşunun acısı, kalbimdeki acının yanında hiçbir şeydi.

Merih gözlerimin içine öyle bir bakmıştı ki, o an ölmeyi dilemiştim. Hiçbir şey söylememişti. Silahımı almıştı, beni Aylin'le bırakıp herkese emir yığdırmaya devam etmişti. Metehan bile şok içindeydi. Bunu yapacağımı düşünmüyor olmalıydı. Sessizce ekibini toplayıp uzaklaşmıştı.

Merih o kadar yakınımda mıydı? Bunu yapacağımı nasıl tahmin edebilmişti?

Ama o gözlerinde gördüğüm şey her neyse, çok korkunçtu. Çok.

Dönüş yolunda benimle hiçbir şekilde konuşmamıştı. Karargâha döndüğümüzde, beni revire yolladı, kendisi rapor vermek için komutanın yanına gitti.

Revirden çıktıktan sonra beni kapıda bekliyordu. Beni gördü, hiçbir şey söylemedi. Sessizce beni arabaya götürdü. Sustum, sessizce oturdum. Beni kendi evine götürmesine izin verdim. Kendi dairemi çok özlemiştim.

Efe beni görürse ne yapacaktım? O da biliyordu bir Alabarda olduğumu. Ya Merih'e söylerse? Ne yapacaktım? Allah kahretsin! Bilmiyordum, yemin ederim ki bilmiyordum.

Eve girdiğimizde, "Misafir odasında duş alabilirsin, koluna dikkat et," dedi ve kendi odasına ilerledi. Bir süre sonra çıktı, elinde tişört, havlu ve paketli erkek iç çamaşırı vardı. Bana uzattığında aldım, sessizce duşa girdim.

Su, üzerimdeki kanı, toprağı, kiri alırken usulca duş aldım. Güzelce yıkandım. Sonrasında havluya sarınıp odaya geçtim. İç çamaşırını giydim, belini katladım. Üzerine tişörtü giydim, saçlarımdaki suyu aldım, olduğu gibi bıraktım. Kolumdaki sargıya baktığımda, kanamamıştı. Bu iyiydi. Gergince odadan çıkıp mutfağa geçtim. Başım çatlıyordu.

KIRGIN RUHLAR SENFONİSİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin