Bölüm 10 : Kaybolan Ruhlar

7 4 1
                                    

Yalancıdır insanlar. Ne kadar dürüst gözükürlerse gözüksünler içlerinde büyük bir yalan taşırlar. Bu kimi zaman 'seni seviyorum.' olur, kimi zaman 'yanındayım.' olur, kimi zamansa 'asla senden gitmem.' olur. Sözler verilir ama hiçbir zaman tutulmaz. Yapmam dedikleri her şeyi tek tek yapınca görürsünüz insanoğlunun gerçek yüzünü. İşte o zaman kaybeden siz kazanansa onlardan başka kimse olmazdı.

            Blok 3 - Sevmeyi Denemedin

Esila'dan.

Acı.

Bakılınca 3 harf olan bir kelimeydi ama bir kez hissettin mi her şeyini yıkıp geçiyordu. Hissettiğim tek şey acıydı. Ona kavuşamamanın verdiği acı beni dumanları altında bırakıyordu.

Kendimi bildim bileli kimseye âşık olmadım. Hiçbir zaman bu tarz şeylere yönelmezdim. Bana göre saçmaydı bu sevgililik, aşk meseleleri. Ama insan bir kez bu hissiyatı tadınca müptelası oluyordu.

Eğer birisine âşıksan ihtimaller dahilinde yaşardın. Ya ona kavuşurdun ya da kavuşamazdın.

Benim kaderim ikinci seçimden yana olmuştu. Yiğithan'la ne kadar olmayı istesem de onu benden almışlardı, geri vermemek üzere.

Düşünceler adeta beni yiyip bitirmek üzereydi. Kutay'ın söylediklerini düşünüyordum.

'Sizin aşkınız mahşere kaldı Esila.'

Bir cümle düşünün. Hem çok güzel hayaller kurdurtuyor hem de ince düşündüğünüzde kalbinizi yerle bir ediyordu.

Acıya artık daha ne kadar dayanabilirim bilmiyordum. Madem geçiremiyorsam yavaşlatmayı denemeliydim. Uyumam gerekliydi.

Kötü sorunlardan kurtulma yöntemim hep uyumak olmuştu. Uzun bir süre uyuyup uyanmamak isterdim hep. Bu isteğim hiçbir zaman kabul olmamıştı ama bir kez daha deneyecektim.

Uykum beni yavaş yavaş tesiri altına başlayınca o güzel dünyaya kendimi teslim ederek gözlerimi kapattım. Tek dileğim Yiğithan'la bir an önce kavuşabilmekti.

Bir süre sonra.

Uyandığımı biliyordum fakat yerimden asla kıpırdayamıyordum. Boğazımın üstünde bir ağırlık vardı sanki. Yutkunamıyordum, gözlerimi açamıyordum ve vücudumu kontrol edemiyordum. Burnuma ise mide bulandırıcı tarzda yanık kokusu geliyordu.

Muhtemelen Buğlem yine tavanın sapını yakmış olmalıydı. Eli çok lezzetliydi ama yemek yaptığı tencere veya tavanın illaki bir yerini mutlaka yakardı. Ateşi bir türlü ayarlayamadığı için genelde ocağı ben yakardım o da yemekleri yapardı.

Hâlâ vücudumu hareket ettiremiyordum. Buğlem'e seslenmeye çalışıyordum ama ağzımı açamıyordum. Açsam bile konuşamayacak kadar yorgundum.

Gözlerimi yokladığımda zor bela açabilmiştim. Etraf çok karanlıktı. Normalde biraz da olsa bungalova ay ışığı girerdi. Bugünse Yiğithan'ın şimdi olduğu yer gibi her yer kapkaranlıktı. Gökyüzü bile onun gidişini kabullenememiş olmalıydı.

Etrafta hâlâ o kötü koku vardı ama Buğlem'in burada olduğuna dair hiçbir kanıt yoktu. O hâlde bu koku nereden ve kimden geliyordu?

"Düşünmeyi ne zaman bırakacaksın Yıldırım?"

Adrenalinin vücuduma pompalandığını hissediyordum. Çünkü bu sesin sahibini tanımıyordum. Çok tiz ve kulak yakıcı bir sesi vardı.

O an ağzımı açabildiğimi farkettim.

"S-sen kimsin?"

"Öztürk sana benden bahsetmedi mi Yıldırım?"

"Öztürk derken Alin'den mi bahsediyorsun?"

ZAMANIN KIRBACIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin