0.6

31 8 2
                                    

Eve geldiğimizde her şey ağır geliyordu. Ayaklarım birer taş gibi, adım atmak bile zorlaşıyordu. Mustafa yol boyunca espriler yapıp durdu ama ne yüzümdeki gerginliği ne de içimdeki sıkıntıyı hafifletebildi. İçim daralmıştı. Günlerdir uyumamış gibi hissediyordum ama bu yorgunluk sadece bedensel değildi, kalbim de ağırlaşıyordu her geçen saniye. Mustafa, "Hadi ben yatarım artık," diyerek odasına çekildiğinde içimde bir boşluk oluştu. Sessizlik bana daha da ağırlık verdi. Kayra çoktan uyumuştu, o küçük bedeni bile bu kadar yorgunsa, benimki nasıl taşıyordu bu kadar acıyı?

Yatağa uzandım ama uyku benden çok uzak, aklım bir türlü durulmuyordu. Semih’in gözleri, sözleri, dokunuşları zihnimde dönüp duruyor. Her şey o kadar net ki, sanki onu bırakalı yıllar değil, sadece birkaç gün olmuş gibi. Zaman yaraları sarar derler ama bu yara daha derine işliyor, zamanla büyüyor, kabuk bağlamıyor. Ne kadar zaman geçti aradan, bilmiyorum. Ama onsuz geçen her saniye içimde bir yara açtı. Gözlerimi tavana dikmiş öylece yatıyorum, kalbim her atışında biraz daha fazla can yakıyor.

Bir süre sonra susadığımı fark ettim. Sessizce kalktım, Kayra’nın odasına göz attım, huzurla uyuyordu. Onu böyle görmek içimi biraz olsun rahatlattı. Mutfaktan bir bardak su alıp içtim, soğuk su boğazımdan akarken sanki içimdeki yangını biraz olsun dindirebilirim diye düşündüm. Ama dindirmedi. Yatak odasına geri dönecekken kapı çaldı. Gecenin bu saatinde kim olabilirdi ki? Kalbim birden hızla atmaya başladı. Tuhaf bir his çöktü içime, korkuyla karışık bir heyecan. Kimseye bir şey söylemedim ama adımlarım yavaşça kapıya yöneldi. Kapıyı açtığımda karşımdaki kişiyi gördüğümde, içim bir anlığına boşaldı. Karşımda Semih duruyordu.

Ne diyeceğimi bilemedim. Kalbim hızla çarpıyordu, içimde fırtınalar kopuyordu ama dışarıdan bakıldığında muhtemelen sadece şaşkınlıkla ona bakıyordum. Yıllar sonra ilk kez bu kadar yakınındaydım. Gözlerinde eskisinden farklı bir hüzün vardı. Yorgun, bitkin, dağılmış bir haldeydi. “Betül…” dedi sadece. Sesinde çaresizlik vardı, bir şeyler söylemeye çalışıyor ama kelimeler diline varmıyordu sanki.

Bir an ne yapacağımı bilemedim. Ne içeri davet ettim ne de ona kızabildim. İçimden bir ses gitmesini söylüyordu ama bir başka ses, kalmasını istediğim kadar hiçbir şeyi istemediğimi fısıldıyordu. O sessizliği bozdu sonunda. “O zamanlar…” dedi, sesi kısılmıştı. “Sana neden boşandığımızı anlatmadım. O gece, o fotoğraflar… Sarhoştum. Gerçekten sarhoştum, ne yaptığımı bile bilmiyordum. Bir kadın yanıma geldi, konuştu, ama... O an sadece orada durdum. Sabah kalktığımda, fotoğraflarım her yerdeydi. Biri beni öyle göstermiş. Ama Betül, sana asla ihanet etmedim. Asla yapmadım.”

O an her şey durdu. Yıllarca ona duyduğum öfke, kırgınlık, acı... Hepsi bir anda altüst oldu. Onun ne dediğini bile tam anlamadım. Tek anladığım, içimde bir yerlerde ona hâlâ inanmak istediğimdi. Yıllar boyunca bana söylediği en doğru söz bu olabilir miydi? Bilemiyordum. Ama onu o halde görmek, ne olursa olsun içimdeki bütün duvarları yıkmıştı. Gözlerim doldu. Onca acıya rağmen, onu bu kadar çok özlemiş olduğumu hissetmek yüreğimi paramparça etti.

“Neden söylemedin?” dedim sessizce. “Neden bana anlatmadın o zaman?” Sesim titriyordu. Tüm bu zaman boyunca kendimi güçlü sanmıştım ama o an anladım ki sadece acımı saklamıştım.

Semih başını eğdi, gözleri yerden kalkmıyordu. “Korktum,” dedi. “Sana zarar vermekten korktum. Zaten yeterince kötüydüm ve bu seni daha da yaralar diye düşündüm.”

Bu sözler onun ne kadar pişman olduğunu anlamamı sağladı. Ama pişmanlık tek başına hiçbir şeyi geri getiremezdi. Yine de içimde bir yerlerde onun her kelimesine inanmak istiyordum. Kendimi durduramadım. Gözlerimden yaşlar akarken ona doğru bir adım attım. Bir adım daha atsam, tüm geçmişin yükünü sırtımdan atabilir miydim, bilmiyorum. Ama Semih de bana bir adım daha yaklaştı. “Seni kaybetmek istemedim,” dedi o kısık sesiyle.

Ve o an, içimdeki tüm duvarlar yıkıldı. Bunca zaman boyunca ona karşı koymak için kendimi ne kadar zorladıysam, şimdi bir o kadar kolayca ona sarıldım. Gözyaşlarım gözlerimden süzülürken ona sımsıkı sarıldım. O da beni kucakladı, yıllardır birbirimizden bu kadar uzakken, o an birbirimize ilk kez bu kadar yakındık. Yılların öfkesi, kırgınlığı, acısı... Her şey, o sarılmada eriyip gitti.


Yılların biriktirdiği tüm o duygular içinde bir anda eriyip giderken, Semih’in elleri yavaşça sırtımdan yukarı doğru kaydı. Nefes alışverişleri hızlanmış, kalbim göğsümde deli gibi atıyordu. O an ne kadar dirensem de, ne kadar mantığımı dinlemeye çalışsam da, hislerim çok daha güçlüydü. Semih’in elleri bir an duraksadı, sonra nazikçe çenemi tuttu ve yüzümü ona doğru çevirdi. Gözlerim dolu doluydu, ama bakışlarım ondan kaçmıyordu. Gözlerinde özlemi, pişmanlığı, tüm duygularını okuyabiliyordum.

Yavaşça bana doğru yaklaştı. Dudakları usulca benimkine yaklaşırken, içimdeki her şey durmuş gibiydi. Zaman, dünya, etrafımızdaki her şey bir anlığına yok oldu. Sadece o ve ben vardık. İlk temas o kadar yumuşak, o kadar dikkatliydi ki sanki anı bozmaktan korkuyormuş gibi. Ama sonra öpücüğü derinleşti. Yavaş ama bir o kadar da tutkulu bir şekilde öpüşmeye başladık. Kalbim hızlanmıştı, nefesim kesiliyordu. Bütün o yılların araya koyduğu mesafe, sadece bu öpücükle silinip gitmiş gibiydi.

Her şey o kadar gerçek, o kadar yoğun hissettiriyordu ki ona karşı koymak imkânsızdı. Onunla yeniden bu kadar yakın olmak... İçimdeki özlemin nasıl da büyüdüğünü, onu ne kadar çok istediğimi o an fark ettim. Dudaklarımız ayrıldığında, nefes nefese kalmıştık ama bakışlarımız hâlâ birbirine kenetlenmişti.

----
İnşallah beğenirsiniz bölümü
İkinci bölümü daha tamamlamadım tamamlayınca aticamm

Aşkın Ofsaytı Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin