Merhaba!
Yeni bölümü bugün paylaşıyorum. Yarın burada olamayacağım. Bayram nedeniyle bugün başka bir yere gidiyoruz ve gittiğim yerde internet yok. Ne zaman döneceğimizi bilmiyorum. Eğer haftaya perşembe bölümü paylaşamazsam döner dönmez ilk işim yazıp paylaşmak olacak.
Multimedia bulunmaktadır. Onunla birlikte okuyun. Şarkı; Raign - Don't Let Me Go.
Bölümü begumbilen7 adlı okuyucuma ithaf ediyorum.
İyi okumalar. Geldiğimde görüşürüz.
İnstagram; olumunelcisi
₪
Otel odamda koltukta öylece oturuyordum. Nasıl bu kadar dikkatsiz davranabilmişlerdi. Bir görevlinin odadan çıkarken telaşlı ve nefes nefese olması hiç mi dikkat çekmemişti? Aklım almıyordu. Bu kadar da beceriksiz olamazlardı. Onu korumak için yanıma almıştım ancak Adamo onu bir şekilde öğrenmişti ve vakit kaybetmeden gelip onu almıştı. Dirseklerimi dizlerime yasladığımda ellerimi saçlarımın arasından geçirdim.
"Bayan Mears?" Başımı ellerimin arasından kurtararak sesin geldiği kapıya doğru baktım. Anıl çoktan içeriye girmiş kapıyı da arkasından açık bırakmıştı. Kısa bir süre öylece yüzüne baktım. Sanki o an ne yapacağımı bilememiş gibi.
"Efendim, iyi misiniz?" dedi bana yaklaşırken telaşlı bir şekilde.
"İyiyim," dedim başımı iki yana sallarken. "Yalnız şu 'efendim' veya 'Bayan Mears' demeyi bırakmanı istiyorum," dedim bir anda konuyu değiştirerek. Oturduğum yerden kalkarak Anıl'a döndüğümde kollarımı göğsümde birleştirdim.
"Ama efendim bu..."
"Senin bir daha söylememeni istiyorum," dedim lafını keserek. "Sana küçük bir istisna yapabilirim." Anıl'ın omuzunun arkasından kapının girişinde bekleyen adamı görünce cama doğru dönerek kenara ilerlerken Anıl'da kapıda bekleyen adamın yanına ilerledi. Ben camdan dışarıya İtalya'nın sokağına bakarken o da adamla konuşuyordu.
"Bayan Mears?" Anıl'ın resmi sesi ile yavaşça arkama dönerken tek kaşımı kaldırdım ve dediğini anlaması için bekledim.
"Pekâlâ," dedi başını bir kere aşağı yukarı sallarken, "Melina." Tepkimi ölçercesine gözlerime bakarken gülümsedim ve koltuğa geri oturdum. "Resmiyet kalktığına göre rahatına bak Anıl." Onu da oturması için yanıma çağırdığımda tereddütte kalarak yanıma oturdu.
"Fransa'ya gitmemiz gerekiyor. Görüşme yapılmayı bekleyen bir yer var."
"Gitmeyeceğim, ertelettir," dedim mavi gözlerim yavaşça ona dönerken. Dirseklerini bacağının üzerine koyarak ellerini birleştirdiğinde "Baban varken tasarlanmıştı, şimdi ertelettiremem." Sessiz kalarak ona bakmaya devam ederken ne olduğunu açıklamak için tekrar lafa girdi. "Paris'te bulunan Accor Hotel'a ait bir görüşme. Orada görüşeceğin kişilerden biri Fransız, bir diğeri de İtalyan. Babanın yerinde sen olduğun için görüşmeye gitmesi gereken kişide sensin."
"Otel ne alaka?" dedim kaşlarımı çatarak. "Keşke kendisine sorabilseydin," dedi kahverengi gözleri gözlerimi bulurken.
"Neyse ne," dedim gözlerimi ondan kaçırarak. "Asya'yı kurtarmadan bir yere gidemem."
"Görüşme biter bitmez geri geliriz ve kaldığımız yerden emirlerinle devam ederiz Melina." Kısa bir süre sessiz kalarak öylece oturmaya devam ettim. Daha sonra koltuktan kalkarak yatak odasına giderken "Umarım dillerini biliyorsundur Anıl," dedim. Bir an önce gidip gelmek için hızlıca hazırlandığımda Anıl ile beraber otelden çıkarak kapıdaki arabaya binmiştik. Ben hazırlanırken Anıl Fransa'ya gitmemiz için uçağı falan hazırlatmıştı ve uçaktaki yolculuğumuzda Fransa'ya ne için gittiğimize dair önüme bir dosya koymuştu. Fransa'ya varana kadar belli aralıklarla o dosyayı inceledim. Bilgi olarak kimlerle görüşeceğim yazarken alt tarafı devralma işi olarak gözüküyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
₪Ölümün Elçisi₪(TAMAMLANDI)
Bí ẩn / Giật gânKüçük kız, sekiz yaşında kalbindeki birini kaybetti. Yıllar sonra acısı hala geçmemişken bu seferde annesini kaybetti. Küçük bedeni ilk önce rüzgâra yakalanmıştı ancak peşinden fırtına gelerek tüm hayatını alabora etti. Gökyüzüne yükseldim dediğinde...