Selam! Gecikmeden dolayı özür dilerim. Öğrenci olunca maalesef böyle oluyor.
Bu bölüm Belina'nın zihnini göreceksiniz. Daha başlangıç olacak onun için. O yüzden onun bu durumu ile ilgili ne düşündüğünüzü benimle paylaşmanızı istiyorum.
Bölümü, ona adamaktan vazgeçmeyeceğim biriciğime ithaf ediyorum. Evet... MissSiyahben yine sensin canım!
Unutmadan multimedia var.
Hepinize iyi okumalar. Umarım beğeneceğiniz bir bölüm olur. Düşünce/eleştiri ve oylarınızı eksik etmeyin. Kendinize çok dikkat edin...
₪
Gözlerimi açtığımda karşıma siyah bir duvar çıktı. Sağa ve sola baktığımda sırt üstü yatıyor olduğumu anlamıştım. Siyah duvarların olduğu yeri sarı loş bir ışık aydınlatıyorken ellerim başımın hizasında, yattığım demire sabitlenmiş olan kelepçelere geçirilmişti. Üzerimde ki ceketim çıkarılmış siyah atletim ile dururken botumun içinde ki bıçağı da almışlardır diye düşündüm. Ellerimi kurtarmak için kelepçeleri biraz zorlamıştım ve vida yerlerinin tam sabit değilde oynama payları olduğunu fark ettim. Zorlarsam buradan kurtulabileceğimi düşünürken açılan kapının sesini duydum. Hareket etmeyi kestiğimde biri yanıma geliyordu. Sol tarafımda ayakucumdan yaklaşan Henry'i gördüğümde bakışlarımı çekmedim.
"Sen mi sorgulayacaksın?"
"Çok mu istiyorsun?" dedi alaylı bir sesle.
"Belki seni de ikna ederim diye düşünüyorum." Kenarda bir şeyi çektiğinde yattığım demiri dik pozisyona getirdi ve karşımda Ric'i gördüm.
"Babanın kollarından ayrılamıyor musun?" dedim Ric'i gösterirken.
"Ben hain değilim, Belina." dedi yanımdan ayrılarak Ric'in yanına giderken.
"Olmanı çok isterdim." diyerek onu dalgaya aldım. Ric elleri cebinde aramızda dört beş adım kalana kadar ilerlediğinde Henry arkasında kaldı. Durduğunda ise baştan aşağı beni süzdü. Uzun süren bakışlarından sıkılarak; "Nasıl konuşturacağını mı düşünüyorsun?" dedim düşünceli bakışlarına karşılık.
"Aslında canını nasıl yakacağımı düşünüyorum." Bir anda vücudumda hissettiğim elektrik ile dişlerimi sıktım ama sonra acıyı daha da fazla hissedince bağırdım. Ayak bileklerim ve el bileklerim kelepçeliyken geri kalan bedenimi demirden ayırdım ancak elektrik bileklerimden yayıldığı için hiçbir faydası olmamıştı. Kesilen elektrik ile geri arkama yaslanırken başımı yere doğru serbest bırakmak istedim ama bunu Ric'e karşı yapmadım.
"Konuşmamızın arasına girdin," diye Ric söylenirken arkamdan biri çıkarak ona doğru ilerlerken ayağında ki topuklu ayakkabılarının sesleri olduğumuz yerde yankılanıyordu. Turuncu saçları görüş alanıma girerken onun Martha olduğunu anlamıştım.
"İlk önce onunla benim ilgilenmem gerekiyor. Geçen sefer yakından tanıyamadım." Son kelimelerinde bana doğru döndü. Owen'ın tarafında olduğunu bilmesem mimik ve hareketlerinden Ric'e sadık olanlardan olabileceğini düşünürdüm.
"Onunla kısa bir işim var ondan sonra alabilirsin." Mavi gözleri bir an bile gözlerimden ayrılmazken neler yapabileceğini kestirmeye çalışıyordum. Onun bana yapabileceklerdinden korkmuyordum ancak Esta ve Asya elindeydi. Onlara zarar vermesinden korkuyordum.
"Yasını tutabildin mi?"
"Düşünceli davranmak sana yakışmıyor."
"Öyle mi?" Bir sağa bir sola doğru önümde ilerlerken devam etti, ancak bana söylememişti. "Ekranı getir." Henry arkasında ki kapıdan çıktığında tekerlekli küçük bir masanın üzerinde duran ekran ile geri geldiğinde masayı bana yakın bir yere bıraktı. Ric masanın üzerinde ki kumandayı aldığında düğmesine basmadan önce bana baktı.
![](https://img.wattpad.com/cover/41389524-288-k697654.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
₪Ölümün Elçisi₪(TAMAMLANDI)
Bí ẩn / Giật gânKüçük kız, sekiz yaşında kalbindeki birini kaybetti. Yıllar sonra acısı hala geçmemişken bu seferde annesini kaybetti. Küçük bedeni ilk önce rüzgâra yakalanmıştı ancak peşinden fırtına gelerek tüm hayatını alabora etti. Gökyüzüne yükseldim dediğinde...