"Korkak bir adam olduğunu biliyordum." Telefonun kapanma sesi kulağımda yankılanırken, bir anda derin bir boşluğun içine düşmüş gibi hissettim. Kabinden çıkan adama şaşkınlıkla bakakaldım.
Konuşmamın her kelimesini duymuş olduğu gerçeği, bir tokat gibi yüzüme çarptı. Kalbim hızla atarken dolu göz bebeklerim hafifçe titredi, ağzımdan çıkması gereken kelimeler bir türlü toparlanamıyordu.
"Fakat sırf korkundan biriyle nişanlanmanı beklemezdim." Sözleri bıçak gibi keskin, bakışlarıysa ateş gibiydi. Beni tamamen yerle bir eden o gözlere takılı kaldım. Sanki kaçacak hiçbir yerim yoktu. Sinirle kenetlenmiş çenesinden, içimde biriken acıya rağmen gözlerimi ayıramıyordum.
Dilimde ne varsa yutmuş gibi suskundum. Bir kelime dahi çıkamıyordu ağzımdan. Nefes alışlarım düzensizleşti, boğazımda bir düğüm vardı sanki. Tam o anda, sinirle attığı bir adımla aramızdaki mesafeyi kapattı. Kalbim duracak gibi oldu, vücudum tepkisiz kaldı.
"Taehyung," dedi, sesi bu sefer alaydan uzak, derin bir kederle doluydu. "Seni bu kadar korkutuyor mu gerçekten?"
Gözlerim, gözlerinden kaçmak istiyordu ama yapamıyordum. "Ben... korkmuyorum," diye fısıldadım, sesim çatlamıştı.
Ellerini kollarımın iki yanına koydu, başını bana doğru eğdi ve dudaklarımızın arasındaki mesafe giderek azaldı. Zihnimdeki karmaşa, hissettiğim duyguların bir an için yerini sadece ona olan özleme bıraktı. Aramızdaki düşmanlık bile bir süreliğine yok olmuş gibiydi, sadece o anın içinde kaybolmuştuk.
"Sana gerçek korkuyu göstereyim mi?" diye fısıldadı, nefesi dudaklarıma karışırken.
Yavaşça dudaklarını yanağıma sürttü. Gözlerim kapanırken içimde ki arzu giderek arttı. Daha fazla dayanamayıp ellerimi boynuna sarmak için kaldırdığımda kollarımdan aniden uzaklaştı. Gözlerimi açıp şaşkınlık ve kırgınlıkla suratına baktım.
Gözlerinde gördüğüm tuhaf bakışları ile ellerini iki yanımda yumruk yaptı. "İşte gerçek korkun bu. Ellerinden bu şekilde yok olmam."
"Senin için korktuğumu mu sanıyorsun?" dedim, sesim giderek soğuklaştı. Jungkook'un gözlerindeki öfke ve acı beni etkilemeye yetmiyordu artık. Derin bir nefes aldım ve kelimeleri olabildiğince sert dile getirdim, sanki her biri aramızdaki bağı tamamen koparacakmış gibiydi.
"Ben korkmuyorum, Jungkook. Aksine, senin benim için bir hata olduğunu çok iyi biliyorum. Hayatımda aldığım en büyük hata."
Yüzünde oluşan şaşkınlık ve hafif acı dolu ifade bir an için içimde bir sızı oluşturdu, ama bunu hemen bastırdım. Kendime verdiğim kararı, yapmam gerekeni hatırlattım. "Nişanlanacağım kişi Jisoo," dedim kararlılıkla, gözlerimi ondan kaçırmadan. "O benim için doğru olan. O hayatımda anlamlı bir yer kaplıyor, sen değil."
Sözlerimin ağırlığı odayı doldurdu. Jungkook'un gözleri kısılırken, öfkesi geri dönüyordu. Ama ben duraksamadan devam ettim. "Seninle geçen zaman sadece bir yanlıştı. Bir anlık zayıflık, hepsi bu. Ama artık o hatayı geride bırakıyorum."
Jungkook'un yüzündeki ifadeyi okurken, içimdeki karmaşa yavaş yavaş yerini buz gibi bir kararlılığa bırakıyordu. O, bana doğru bir adım attı, gözlerinde parlayan o derin öfke ve hayal kırıklığıyla. Ama ben geri çekilmedim, yerimde sağlam durdum.
"Kendine bile yalan söylediğini bilmiyor musun?" diye fısıldadı, sesi titrerken. Gözleri, sanki ruhumun derinliklerine bakıyormuş gibi üzerimdeydi. Ama ben ne olursa olsun geri adım atmayacaktım.
"Benim için doğru olan Jisoo," diye tekrarladım, sesim titrememesi için kendimi zorladım.
Jungkook'un attığı o kahkaha içimdeki tüm öfkeyi harekete geçirdi. Keyiften tamamen uzak, saf bir sinirin sesiyle alay ediyordu. "Şu haline bak Taehyung. Kendine bile yalan söyler olmuşsun. Acınasısın."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Duel
FanfictionBir komisyon başkanı ve idealist bir genç siyasetçi olan Jungkook, eşcinsel evliliği yasallaştırma hedefiyle meclise büyük bir mücadele getirir. Ancak, karşısında kararlı ve inatçı bir muhalif bulur: Kim Taehyung.