9

219 24 5
                                    

Sabahın erken saatleriydi. Ofisimin sessizliğinde yalnızdım, masamın üzerinde birikmiş kağıtları düzene sokmaya çalışıyordum. Gözlerim, çekmecenin içinde sakladığım dosyalara kaydı. Jungkook'un kendisine gizlice destek veren üyelerle ilgili dosyaları... Babam fark ettiğinde neler olacağını biliyordum ama bu riski göze almam gerekiyordu.

Birden kapının hızlıca açılmasıyla irkildim. Babam ofisime girmiş, yüzü sinirden kıpkırmızı olmuştu. Gözleri neredeyse delirmiş gibi parlıyordu. İçeri adımını attığı an odaya boğucu bir hava hâkim oldu.

"Kim? Kim yaptı bunu?!" diye bağırdı, sesi dört duvar arasında yankılandı. Ellerini yumruk yapmış, titriyordu. "O dosyalar... Jungkook'un dosyaları... Çalınmış!"

Derin bir nefes aldım ve yüzüme şaşkın bir ifade yerleştirdim. Sakin olmaya çalışarak gözlerimi babamın gözlerinden ayırmadan konuştum. "Ne dosyası, baba? Ne çalınmış?"

Babam masamın önüne gelip elini masaya vurdu, odada yankılanan sesle irkildim. "Aptal mısın Taehyung! O dosyalar çok önemliydi! Onları kimin aldığını bilmem gerek."

İçimden bir an için bir korku dalgası geçti ama yüzümde hiçbir şey belli etmedim. Omuzlarımı silkip sanki hiçbir şey anlamıyormuş gibi başımı salladım. "Bilmiyorum, baba. Ofisinde gördüğüm kimse olmadı. Belki de birileri gece girmiştir."

Babamın gözleri bir an için üzerimde durdu, beni süzdü. Onun içindeki öfkeyi ve güvensizliği hissedebiliyordum ama yüzümü kayıtsız tutmaya çalıştım.

"Eğer bu dosyaların kimde olduğunu bulamazsan..." Babamın sesi tehditkârdı, kelimeleri birer bıçak gibi keskin. "Sonuçları ağır olur, Taehyung. Çok ağır."

Gözlerimi yere indirdim, kendimi zorlayarak sessiz kaldım. Dosyalar güvendeydi, ama bunun ne kadar süreceğini bilmiyordum. Babamın bu kadar öfkeli olacağını tahmin etmeliydim, ama bu kadar çabuk fark edeceğini düşünmemiştim. Şimdi dikkatli olmalıydım; çünkü bu oyunda hataların affı yoktu.

Babam, bir an için sinirini kontrol altına almış gibi durdu. Dosyaların kaybolduğunu öğrendiği andan beri ilk kez derin bir nefes aldı. Yine de gözlerinde karanlık bir tehdit hâlâ asılı duruyordu. Kapıya doğru yönelmişti ki, ansızın durup geri döndü. Gözleri tekrar üzerime dikildi, bu seferki bakışı sorgulayıcıydı.

"Geçen akşam... Jisoo'yla olan buluşman nasıldı?" diye sordu aniden. Sesi daha önceki öfkesinin aksine, sakin ama bir o kadar da soğuk ve denetleyiciydi. "Bana bu konuda hiçbir şey anlatmadın."

Kalbim yeniden hızla atmaya başladı. Jisoo'yla buluşma... Babamın ayarladığı, zorla gönderildiğim o akşam... Zihnimde hızla geçen anılar, bir anda bir karmaşaya dönüştü. Aslında o akşamı otel odasında, Jungkook'la geçirmiştim. Birlikte geçen o yoğun saatler... Babamın yüzüne baktığımda, o anları hatırladığım için yüzümde beliren hafif panik ifadesini hemen bastırmaya çalıştım.

"Ah, evet," dedim, sesimi sakin tutmaya çalışarak. "Jisoo'yla... gayet iyiydi. Güzel bir akşam geçirdik."

Babamın kaşları hafifçe kalktı. Gözlerindeki kuşkuyu hissedebiliyordum. "Gerçekten mi? Seni rahatsız eden bir şeyler oldu mu?"

Bir yutkunma sesi çıktı ağzımdan. "Hayır," dedim, bir an için içimdeki telaşı bastırarak. "Yani, evet, başta biraz gergindim. Ama sonra işler iyiye gitti. Hatta birkaç konuda ortak ilgi alanlarımız olduğunu bile fark ettik."

Babamın gözlerinde beliren minik bir parlama, doğru yolda olduğumun bir işaretiydi. Yalanın, onu yatıştırdığını fark ettim. Ama bir an için bile gevşememeliydim. Babamın sessizliğini bozmasıyla düşüncelerim yine kesildi.

Duel Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin