Gözlerimi tavana dikmiş, odadaki sessizliğin içinde kendi düşüncelerimin yankılarını dinliyordum. Hayatta gerçekten ne yapmak istiyordum? Meclis üyeliği, toplumun gözünde bir başarıydı; ama benim için ne anlama geliyordu? İdeallerim, isteklerim, hepsi birer gölge mi olmuştu? Yoksa sadece başkalarının beklentilerini karşılamak için mi bu yoldaydım?
Babamın katı ve değişmez kurallarıyla büyümüştüm. O, hayatı kesin ve net çizgilerle yaşardı. Ancak benim içimde hep bir şeylerin eksik olduğu hissi vardı. Gerçekten ne istiyordum? Hayatımda neyi başarmak istiyordum? Bu sorularla boğuşurken, iş yerindeki meclis toplantılarına gitmek tek kaçışım gibiydi.
O akşam, meclis üyelerinin başkanı Kim Namjoon, bizleri evinde ağırlayacağını söylemişti. Namjoon, her zaman sakin ve bilge tavırlarıyla bilinen biriydi. Onun bu daveti, diğer üyeler arasında heyecan yaratmıştı. Akşamın nasıl geçeceğini merak ederek, hazırlandım ve Namjoon'un evine doğru yola çıktım.
Namjoon'un evi, şehrin merkezinden uzakta, yeşilliklerin içinde saklanmış bir vahayı andırıyordu. Evin dış cephesinin sade ama şık mimarisi, içeri girdiğimde beni nasıl bir atmosferin beklediğinin habercisiydi. Kapıya yaklaştığımda, Namjoon kapıyı bizzat açarak beni içeri buyur etti. Onun ev sahipliğindeki sıcaklık, kısa sürede üzerimdeki gerginliği aldı.
Salon, modern ve zarif bir tarzda döşenmişti. Hafif bir müzik fonda çalarken, diğer meclis üyeleri de yavaş yavaş gelmeye başlamıştı. Namjoon, her birimizi tek tek karşılıyor ve bir yandan sohbet ediyordu. Masanın etrafında toplandığımızda, sohbetler hızla derinleşti.
Namjoon, bir süre sonra masanın başına geçerek konuşmasına başladı. "Bu akşam, birlikte hem keyifli vakit geçirelim hem de aramızdaki bağı kuvvetlendirelim istedim," dedi. Sözleri, onun ne kadar düşünceli ve özenli biri olduğunu bir kez daha hatırlattı bana.
Ben ise hala kendi içimdeki sorularla boğuşuyordum. Hayatın anlamını, burada bulunma amacımı ve gelecekte ne yapmam gerektiğini düşünüyordum. Namjoon'un konuşması sırasında, onun söylediklerine odaklanmaya çalıştım ama zihnim sürekli başka yerlere kayıyordu.
Gözlerim masanın karşısında oturan Jungkook'a takıldı. Aramızdaki gerginliğe rağmen onun sakin duruşu ve etrafıyla olan etkileşimi dikkatimi çekiyordu. Onunla olan ilişkimi ve yaşadıklarımızı düşündükçe içimdeki sorgulamalar daha da beni dibe çekiyordu.
Namjoon'un sesi, fondaki hafif müzikle karışıyor, salonda yankılanıyordu. Herkesin yüzünde bir rahatlık ve keyif vardı, ama ben kendimi o kadar uzak hissediyordum ki... Masanın üzerinde duran kadehi elime aldım ve içindeki şarabı yavaşça çevirerek, dalgın gözlerle süzdüm.
Kendimi bir fanusun içindeymiş gibi hissediyordum; dışarıda, herkesin hayatı akıp giderken ben duraksamış, bir noktada takılı kalmıştım. Zihnim sürekli aynı soruları tekrarlıyordu: Burada ne yapıyordum? Bu hayatın bana sunduklarından memnun muydum? İçimde bir boşluk, neyle dolacağını bilemediğim bir eksiklik vardı.
Gözlerim istemsizce karşımdaki kişiye, Jungkook'a kaydı. Her zamanki gibi kendinden emin, sakin duruyordu. Onunla aramızda geçenleri düşündükçe içimdeki boşluk daha da büyüyordu. Aramızdaki gerilim, bu tür toplantılarda bile kendini hissettiriyordu. Ama o an, sanki bakışlarımız kısa bir an için çakıştı. Bir şey söyleyecekmiş gibi baktı bana, ama sonra başka tarafa çevirdi gözlerini.
Kalbim hızlandı. Bu kadar basit bir etkileşim bile beni etkiliyordu. Jungkook'un varlığı, bir yandan beni rahatsız ederken bir yandan da içimde bastıramadığım bir çekim yaratıyordu. Düşüncelerim yine aynı karanlık döngüye girdi: Onunla ne yapacaktım? Aramızdaki bu karmaşık ilişkiden nasıl çıkacaktım?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Duel
FanfictionBir komisyon başkanı ve idealist bir genç siyasetçi olan Jungkook, eşcinsel evliliği yasallaştırma hedefiyle meclise büyük bir mücadele getirir. Ancak, karşısında kararlı ve inatçı bir muhalif bulur: Kim Taehyung.