Kollarını biraz daha kendine dolayıp, tek kişilik soğuk nezarette minicik bir ısınma çabası gösterdi Taehyung. Sert beton duvarlar ve demir parmaklıklar arasında saatlerdir mahsurdu, üstelik neden burada olduğunu açıklayan bile olmamıştı. Zihni, arkasında bıraktığı birkaç saat önceki sahnelere takılıp duruyordu.
Menajerinin aramasıyla apar topar çıkarken, Jungkook'a basit bir "Hoşça kal," demişti. Ama adımını atmadan önce geri dönüp ona sarılmıştı; hem de olanca gücüyle, utanmasına rağmen. Son bir kez gibi hissettiren o an... Şimdi hatırlayınca, yanaklarının hafifçe ısındığını fark etti. Ama ofisine geldiğinde bulduğu manzara bu güzel hisleri yerle bir etmişti. Dağılmış bir masa, açılmış çekmeceler, her yerde kâğıt parçaları... Ve sonra polisler. Sadece "Tutuklusunuz," demişlerdi.
Taehyung sebebini çok iyi biliyordu. Babası.
Gözlerini tavana dikip sert bir nefes verdi. Babası onu yine kendi elleriyle avuçlarının içine almıştı. Alışmıştı buna. Ancak alışkanlık, çaresizlikten daha az acıtmıyordu. Kafasını arkasındaki soğuk duvara yasladı, gözlerini kapatıp Jungkook'u düşündü. "Beni merak etmiş midir?" diye geçirdi aklından. Sarıldıktan sonra ne yapmıştı acaba? Şaşırmış mıydı?
Bir an için o anıyı yeniden yaşar gibi hissetti.. Ama o gülümseme uzun sürmedi. Birden iğneleyici bir ses yankılandı hücrede.
"Normalde buradakiler bir ay sonra delirir. İlk geceden delirmeyi nasıl başardın?"
Taehyung, sesiyle dalga geçen polise samimiyetten uzak bir tebessümle baktı. "Ben uzun zamandır deliyim," dedi sakince.
Polis alaycı bir kahkaha attı. "Vay be... Gel bakalım, deli."
Demir parmaklıkları açtı ve Taehyung'un kolundan tutarak koridora doğru çekti. Taehyung, polisin nereye götürdüğüne dair tek bir soru bile sormadı. Ama polis, onu bir süre kimseye çaktırmadan koridorlarda dolaştırdıktan sonra küçük, boş bir odaya itti. Odada yalnızca bir masa, sandalye ve tuşlu bir telefon vardı. Kapıyı sıkıca kapattıktan sonra arkasını dönüp Taehyung'a baktı.
"Tek bir arama hakkı veriyorum sana," dedi. Sesi sertti ama bir parça anlayış da barındırıyordu. "Beş dakikan bile yok, anladın mı?"
Taehyung şaşkınlıkla baktı adama. Şimdiye kadar kimseye haber verememişti çünkü buraya geldiklerinde her şeyini almışlardı. Gerçekten yardım mı ediyordu bu adam? Yoksa bir oyun muydu?
"Anladın mı diyorum!" diye sesini yükseltti polis. Aceleyle hareket ediyordu, belli ki yakalanma korkusuyla kıvranıyordu.
Taehyung'un elleri titreyerek telefonu kavradı ve ezbere bildiği numarayı tuşladı. Telefonu kulağına dayadığında nefesi düzensizleşmişti, ama bir yandan içindeki belirsizlik yerini garip bir umut kırıntısına bırakıyordu.
Polis ise Taehyung'un telaşlı hareketlerini izliyordu. Bu adamı televizyonda defalarca görmüştü, hatta bir zamanlar küçük bir karşılaşmaları bile olmuştu. Ama Taehyung'un bunu hatırladığına ihtimal vermediği için konuyu hiç açmamıştı. Taehyung dikkat çekici bir adamdı. Erkek, kadın fark etmeksizin herkesin dönüp bakacağı türden bir güzelliği vardı. Ama o güzellik şimdi sessiz bir kırılganlıkla örtülmüştü.
Telefonun diğer ucunda bir ses duyulunca Taehyung hızla konuşmaya başladı:
"Yoongi, soru sorma... Cheongju Cezaevi'ndeyim.Bana yardım et. Lütfen."
—
"Bu iş olursa resmen bütün sponsorluğu alarak ücreti karşılayacaklar Jimin."
"Hmm, süpermiş." Jimin elinde ki telefonda ki haberi okurken arkadaşı Jungkook'un heyecanla anlattığı şeyi duymamamıştı. Jungkook sinirle Jimin'in elindeki telefonu çekti.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Duel
FanfictionBir komisyon başkanı ve idealist bir genç siyasetçi olan Jungkook, eşcinsel evliliği yasallaştırma hedefiyle meclise büyük bir mücadele getirir. Ancak, karşısında kararlı ve inatçı bir muhalif bulur: Kim Taehyung.