Akşam ofiste tek başıma çalışırken, kapının yavaşça açıldığını duydum. Başımı kaldırdığımda babamın tanıdık silueti belirdi. Yüzünde her zamanki hafif gülümseme vardı, beni yalnızca bir baba değil, aynı zamanda iyi bir dost gibi karşılayan o sıcacık bakışla baktı bana.
"Geç olmuş, burada olduğunu tahmin etmiştim," dedi, sesi dingin ve tanıdık bir tınıyla odayı doldurdu.
Bir şey söylemeden gülümsedim. Babamla aramızdaki bağ, sadece kan bağı olmaktan öte, zamanla gelişmiş bir dostluk gibiydi. Çoğu zaman, sıradan şeyleri bile onunla paylaşmak, rahatça sohbet etmek bana güç verirdi. O her zaman sadece yol gösteren değil, aynı zamanda yanımda yürüyen, beni anlamaya çalışan biriydi.
Masadaki kağıtları kenara itip derin bir nefes aldım, konuşmadan önce onun varlığının bana verdiği o iç huzuru hissettim. Babam bir sandalye çekip yanıma oturdu. "Biliyorsun," diye mırıldandı, "kendini bu kadar zorlamak zorunda değilsin. Her şeyin yükünü tek başına taşımak gibi bir sorumluluğun yok."
Gözlerimi ona çevirdim. Yüzündeki o sıcak ifade, kalbime dokunan bir güven veriyordu. Her zaman olduğu gibi, içimde bir şeyleri çözmeye çalışmadan önce onun sessiz desteğini hissetmek bana iyi gelirdi.
"Bilirim," dedim hafifçe. "Ama bazı şeyleri yoluna koymak için çaba sarf etmem gerekiyor. Sen de bunu hep destekledin."
Başımı yana yatırarak onu izledim. Babam, dünyadaki en büyük güçlerden birine sahipmiş gibi görünürdü; o şefkatli gücün, bir babanın oğluna duyduğu gururla birleştiğini hissetmek tarifsizdi.
Babam, gözlerini hafifçe kısarak bana baktı. "Bu kadar ciddi olmak zorunda mısın, oğlum? Sana çocukken her şeyin bu kadar ağır olacağını söylememiş miydim?"
Gülümseyerek kaşlarımı kaldırdım. "Baba, çocukken söylediklerin pek aklımda kalmadı sanırım," dedim alaycı bir ifadeyle. "Ama hatırladığım kadarıyla, 'hayat ciddiye alınmalı' diye sürekli nasihat verirdin."
Babam kahkahayı bastı. "Yakaladın beni! O zamanlar ciddiydim, evet. Ama bu kadar harıl harıl çalışacağını bilmiyordum." Sandalyeye rahatça yaslanarak gözlerini bana dikti. "Yine de arada bir nefes almayı unutmasan iyi olur. Yoksa yarın sabah bir baş ağrısıyla uyanıp 'ah, keşke babamı dinleseydim' diye hayıflanacaksın."
Göz devirdim, ama içten içe onun bu hafif şakaları bana hep rahatlık verirdi. "Merak etme, baba. Bütün bunlar bittiğinde nefes alacak fazlasıyla zamanım olacak."
Başını sallayarak sanki büyük bir sırrı paylaşıyormuş gibi bana doğru eğildi. "Sana bir sır vereyim mi? Yaşlanınca nefes almak eskisi kadar keyifli olmuyor. O yüzden gençken tadını çıkar."
Gülerek başımı salladım. "Peki, sayın bilge, önerilerini ciddiye alacağım."
Babam ellerini kaldırıp teslim oldu. "Bana göre bir kahve yaparsan, barış ilan ederiz."
Göz kırparak masadan kalktım. "Anlaştık. Ama hazır ol, kahvem biraz sert olabilir."
Babam gülümseyerek arkamdan seslendi, "Bu arada, şu yeni katılan üyenin adı neydi ya... Ah, hatırladım! Fernand. Daha önce hiç görmemiştim onu?"
Kahve makinesine doğru yürürken başımı çevirip yanıt verdim. "Ah, Fernand... Fransa'da öğretmendi, ama eşcinsellik içeren kitaplar yazdığı için işinden atılmış. Bir süre sonra bir şekilde beni bulmuş ve neredeyse birkaç aydır sürekli mail atıyormuş. Ben tabii görmemişim, çünkü yanlış mail adresime göndermiş meğer. Nihayet buraya gelip tanıştık ve bu yolda bize destek vermek istediğini söyledi."
![](https://img.wattpad.com/cover/373974676-288-k141933.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Duel
أدب الهواةBir komisyon başkanı ve idealist bir genç siyasetçi olan Jungkook, eşcinsel evliliği yasallaştırma hedefiyle meclise büyük bir mücadele getirir. Ancak, karşısında kararlı ve inatçı bir muhalif bulur: Kim Taehyung.