11

238 31 14
                                    

Taehyung, güneşin solgun ışıklarının akşam saatlerine karıştığı o altın anlarda, zarif bir restoranda karşısında oturan Jisoo'ya bakarken boğazındaki düğümü çözmeye çalışıyordu. Gözlerini ondan kaçırmak istemedi, ama ne zaman göz göze gelseler, içinde derin bir boşluk yankılanıyordu. Elini istemsizce yanağına götürdü. Babasının sert tokadının izi silinmişti belki, ama bıraktığı iz hâlâ Taehyung'un zihninde parıldıyordu.

"İyi misin?" Jisoo'nun nazik sesi akşamın sessizliğini delip geçti. Sesi, hafif bir esintinin yaprakları usulca titrettiği gibi, Taehyung'un ruhunda dalgalanmalara neden oluyordu. Gözlerinde bir endişe vardı, ama bu endişe Taehyung'u gerçekten anlamaktan uzak gibiydi.

"Evet, iyiyim,"diye karşılık verdi Taehyung, kendisini toparlayarak. Ona doğru eğildi ve zoraki bir gülümseme takındı. Masanın ortasındaki mumun titrek ışığı Jisoo'nun zarif yüz hatlarını aydınlatıyor, sıcak bir parıltıyla her hareketini öne çıkarıyordu. Oysa Taehyung'un kalbi her bir ışık huzmesinde biraz daha kararıyor, içine kapanıyordu.

"Sen nasılsın?"diye sordu, sesi beklediğinden daha yumuşaktı.

Jisoo, gözlerini masadaki peçeteye indirip elleriyle onu katlarken kısa bir süre sessiz kaldı. "Beni bu kadar az tanımanı garip buluyorum,"dedi nihayet. "Sanki buradayız ama çok uzaklarda gibisin. Seni zorlamıyorum, ama buraya sadece formalite için mi geldik, bilmiyorum."

Taehyung, derin bir nefes aldı. Aslında Jisoo'nun bu kadar açık konuşması onu şaşırtmıştı. Görücü usulü bu buluşma başından beri Taehyung'un içinde bir rahatsızlık yaratmış, ama Jisoo'nun bu kadar farkında olması ve bu kadar doğrudan sorular sorması onu hazırlıksız yakalamıştı.

"Bunu için seni ne kadar zorladıklarını biliyorum,"dedi Jisoo hafif bir gülümsemeyle, sesi birden yumuşak bir melodiyi andırıyordu. "Ama aynı zamanda burada, birbirimizi tanımaya çalıştığımız bu yerde, belki biraz gerçek olabiliriz, ne dersin?"

Taehyung, mumun titrek ışığının altında düşüncelere daldı. Jisoo'nun gözlerindeki içtenlik, ona yabancı olan bir sıcaklık sunuyordu. Ancak, kalbinde bir an olsun bile Jungkook'un yüzü belirmeden, bu yemekte gerçekten var olabilmesi mümkün müydü?

"Gerçeklik..."diye mırıldandı. "Bu konuda pek iyi değilim galiba."

Jisoo'nun ince parmakları, bir an için Taehyung'un masanın üzerinde duran eline dokundu. Bu hafif temas, derinlerde bir yerlerde bir şeyleri harekete geçirmiş gibi geldi.

"Gerçek olmak için çok geç değil,"dedi Jisoo, parmaklarını çekmeden önce bir saniyelik bir sıcaklık bırakarak. "Sadece kendine izin vermen lazım, Taehyung."

Taehyung, bu sözlerin altında ezilen bir duyguyla gözlerini ondan kaçırdı. Kendisini içsel olarak ne kadar yalnız hissederse hissetsin, dışarıda ona ulaşmaya çalışan birisi vardı. Ama bu kişi Jisoo muydu? Ya da Jisoo'nun temsil ettiği hayat mı? Sorular zihninde yankılanırken, Jisoo'nun yumuşak ses tonu bir kere daha onu içine çekti.

"Biliyorum, zor,"diye devam etti Jisoo. "Belki de şu an tamamen başka bir yerde olmak istiyorsun. Belki bu yemeği bile istemedin. Ama buradayız. Ve bir yerde, tüm bu beklentilerin ötesinde, birbirimizi gerçekten tanımamız gerekiyor. Yoksa... neden buradayız ki?"

Bu soru, Taehyung'un kalbine keskin bir bıçak gibi saplandı. Düşüncelerini toparlamaya çalıştı, ama zihni Jungkook'a, babasına, kaybolan hayallerine doğru savruluyordu. O an fark etti ki, bu masada yalnızca Jisoo ile değil, aynı zamanda kendi hayal kırıklıklarıyla da yüzleşiyordu.

"Haklısın,"dedi Taehyung, derin bir iç çekerek. "Sana gerçek bir cevap borçluyum. Ama şu an o cevap bende yok."

Jisoo, bu yanıtı olgun bir sessizlikle karşıladı. Taehyung, karşısında oturan kadının inceliği ve sabrı karşısında biraz daha kırılıyordu. Fakat içinde yükselen o keskin pişmanlık, başka birine dair hissettiği duyguların üzerine gölge düşürmeye devam ediyordu. Jungkook'un yüzü, zihninden gitmiyordu.

Duel Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin