Her sabah olduğu gibi, yine erkenden uyandım. Alarmım çalmamıştı ama saatimin kaç olduğunu biliyordum. Gözlerimi tavana dikip bir süre öylece yatakta kaldım. Hayatımın her günü birbirinin aynısı gibi geliyor; her sabah aynı saatte kalk, aynı adımları takip et. Bazen, bu monotonluktan çıkmak istesem de, babamın sesi kafamın içinde yankılanıyor: "Bir erkek, disiplini elden bırakmamalı."
Kafamı yastıktan kaldırıp bir iç çektim. Görev gibi gelen sabah ritüelim başlamıştı. Yatağımı düzelttim, odama göz gezdirip her şeyin yerli yerinde olduğundan emin oldum. Çalışma masamda düzenli duran kitaplar, ütüsü bozulmamış gömleğim, hatta aynadaki yansıma bile her gün aynıydı. Sanki her şey bir görev duygusuyla yürütülüyordu.
Banyoya gidip soğuk suyla yüzümü yıkadım. Aynada kendime bakarken, babamın sık sık söylediği sözler aklıma geldi: "Bir erkek, güçlü görünmeli, asla zayıflık göstermemeli." Bu sözler, yıllardır zihnime kazınmıştı ve onları sorgulamam bile mümkün değildi.
Her zamanki gibi sade bir şekilde giyindim, kravatımı bağladım ve aşağıya inmeye hazırlandım. İçimde hafif bir huzursuzluk vardı ama artık buna alışmıştım. Kahvaltıda babamla karşılaşacağımı bilmek, her zaman belli bir gerginlik yaratıyordu. Disiplinli olmanın, güçlü görünmenin ne anlama geldiğini yıllar boyunca öğrenmiştim ama içimde bir yerde farklı bir şeyler arzuluyordum, belki de bir parça özgürlük. Ama bugün de o gün değildi.
Yavaşça merdivenlerden inerken, babamın sert bakışlarını üstümde hissetmeye hazırdım. Yeni bir gün başlamıştı, ama benim için hiçbir şey değişmemişti.
Kahvaltı masasına geldiğimde, babam her zamanki gibi gazeteyi önüne açmış, köşe yazılarını dikkatle okuyordu. Annem sessizce çay içiyor, hizmetçimiz ise kahvaltı tabaklarını yerleştiriyordu. Her şey bir saat gibi, kusursuz bir düzen içinde ilerliyordu. Kimse bir kelime bile etmiyordu; bu, sabahlarımızın değişmez bir kuralı gibiydi.
Oturduğumda babam başını hafifçe kaldırıp bana baktı, ardından tekrar gazeteye döndü. Onun bu sessiz bakışı bile içimi ürpertmeye yetiyordu. Bir şey söylemesini bekledim, belki bir eleştiri, belki de bir nasihat. Ama yine sessizliğe gömüldü.
"Günaydın," diye fısıldadım. Sesim o kadar alçaktı ki, kendim bile duyup duymadığımı anlayamadım. Babamın sert bakışlarıyla karşılaşmaktan korktuğum için gözlerimi yere indirdim. Onunla konuşmak her zaman bir sınav gibiydi. Söylediğim her kelime, yaptığım her hareket, bir eleştiri ya da onay bekleyen bir değerlendirme gibi gelirdi.
Tabaktaki yumurtaya uzandım, çatalıma alıp yavaşça yemeye başladım. Her lokmamı sessizce çiğniyor, olabildiğince dikkatli davranıyordum. Babam, bir şey fark etmesin diye elimden geleni yapıyordum. Her şey kusursuz olmalıydı, en azından onun gözünde. "Bir erkek, kusursuz olmalı."
Kafamın içinde yankılanan bu sözlerden kaçmaya çalışsam da, mümkün değildi. Babamın talepleri altında eziliyordum. Ama bu, değiştirebileceğim bir şey değildi. Yıllardır bana öğretilen bu katı kuralları içselleştirmiştim ve şimdi bu kurallardan çıkmanın bir yolu olmadığını hissediyordum.
Kahvaltı sona erdiğinde, babam gazeteyi katlayıp masaya koydu. Bir an duraksadı ve bana baktı. "Bugün önemli bir gün, Taehyung," dedi sonunda. Sesinde bir ciddiyet vardı. "İşine odaklan. Hata yapmanı istemem."
Başımı salladım. "Evet, baba," dedim. Sadece onun beklentilerini karşılamak için söyledim bu sözleri. İçimde bir yerde, tüm bunların beni ne kadar yorduğunu biliyordum. Ama bunu ona asla söyleyemezdim.
Masadan kalkarken içimde bir sıkıntı vardı. Bugünün de diğerlerinden farklı olmayacağını biliyordum, ama belki de bunu kabullenmek en iyisiydi. Çünkü bu evde değişen tek şey, saatlerin akışıydı, hayatlarımız değil.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Duel
FanfictionBir komisyon başkanı ve idealist bir genç siyasetçi olan Jungkook, eşcinsel evliliği yasallaştırma hedefiyle meclise büyük bir mücadele getirir. Ancak, karşısında kararlı ve inatçı bir muhalif bulur: Kim Taehyung.