Ondan nefret ettiğimi sanıyordum. Ukala, bencil ve serserinin tekiydi. Benim için 'görünce kaç' listesinin ilk üç maddesiydi yani. Ancak ne komiktir ki, kendimi gerçek manada bir anda altında buluvermiştim. Kulağa sağlam bir şaka gibi geliyor değil mi? Başlarda kendi kendime sorguladığımda ben de şaka sanıyordum yaşanılanları.
"N'aber Barbie?" düşüncelerimin içinde olduğu yetmezmiş gibi bir de bir anda karşımda belirdiğinde gözlerim kocaman açıldı. Bu görüntü ona komik gelmiş olmalıydı çünkü hiç utanmadan suratıma suratıma güldü. "Yine mi sen?" gözlerimi devirmemek için büyük bir çaba sarf ediyordum ama birkaç saniye sonra bu çabanın gereksiz olduğunu düşünüp gözlerimi devirdim. Yanımdaki boş bar taburelerinden birine yerleşip vücudunu bana doğru döndürdü.
"Burada çalıştığımı ne çabuk unuttun." doğru ya, onun mekanıydı. "Sana dair her şeyi çabuk unutuyorum." söylediğim şeye gıcık olmasını beklemiştim ancak o öyle bir sırıttı ki, birazdan gelecek şeyin ne olduğunu tahmin edebiliyordum. "Geçen gece pek de unutmuş gibi değildin." anlamaz bakışlarımı yakalayınca sırıtışı daha da genişledi. "Öpüşmeyi nasıl sevdiğimi hatırlıyor olmandan söz ediyorum. Dün gayet dersine çalışmış gibi öpüyordun."
O an beynimde sirenler ötmeye başladı. Utanç yüzünden yanağıma hücum eden kanları sıcaklık sebebiyle hissedebiliyordum. Başımı çevirip etrafı izlemeye başladım. Bu sırada yanımdan kıkırtıları geliyordu. "Tek gecelik bir şeydi oldu bitti işte ne dolaşıyorsun peşimde hala?"
"Farkındaysan ben olmam gereken yerdeyim, sen buradasın." eh, bu konuda kısmen haklı konuşuyordu. "Soobin şu tarafta." diyerek elimle arkalarda bir yeri işaret ettim. Arkadaşının yerini söyleyip başımdan savmak istiyordum ancak oralı bile olmadı. Hala yerinde oturduğunu fark edince dönüp de boş boş baktım suratına. Ben öyle baktıkça o da aynı şekilde karşılık verdi ve utanç verici derecede aptallık dolu birkaç saniye geçirdik.
"Soobin'i ne yapayım?" tüm ciddiyetiyle sorduğunda gülmemek için zor durdum. Aptala benziyordu. "Arkadaşın ya hani." omuz silkti ve önümüzde dizili shot bardaklarından eline ilk geçeni alıp kafasına dikti. Yüzünde en ufak bir mimik bile değişmemişti. Hayret etmediğimi söylesem yalan olurdu. Ben bir içkiyi dikmek bir yana, normal içsem bile yamuluyordum. "Ben seninle oturmak istiyorum." dalga geçtiğini düşünerek güldüm ama yüzünün ciddiyetini fark edince apar topar gülmeyi kestim. Pekala...
"Taehyun işe dön!" bizim yaşlarımızda bir kız bar tezgahının diğer ucundan ona doğru bağırdığında, gülerek bana döndü. "Gidiyorum öyleyse." tıpkı bir kaplumbağa yavaşlığında kalktı yerinden, ardından yeniden bana baktı. "Kendine dikkat et." söylediği son şey buydu. Benim bıkkın bakışlarım eşliğinde uzaklaştı yanımdan. Aptalın önde gideniydi ve kötü olan ise yine de gözüme tatlı gelmesiydi.
**
Taehyun yoğundu. Bir dakika ara bulsa başına farklı farklı kişiler üşüşüyordu. Bundan şikayetçi değildim elbette. Benden ne kadar uzak, o kadar iyiydi. Yeonjun ve Soobin ise daha başka bir olaydı. Geldiklerinden beri birbirlerine bakarak başkalarıyla takılıyorlardı ve uzaktan son derece aptal görünüyorlardı. Gözlerimi devirdim. İkisinin kesinlikle bir ilişki koçuna ihtiyacı vardı.
Yeonjun'u tanıdım tanıyalı hep yalnız görünen biriydi. Etrafı hiç boş olmazdı oysa ki. Gerek biz, gerek şirketteki kişiler, gerek Siena. Hiçbir zaman yalnız kalmazdı ancak hep yalnız görünürdü. Bunun nedenini çözemezdim hiçbir zaman. Etrafında olan bitenle ilgilenmez, dikkati hep başka yerlerde gezerdi. Ancak Soobin hayatına girdiğinde bunlar değişti. Fark etmese bile artık sürekli onun etrafındaydı. Eskisi gibi kaybolmuş ve yalnız gözükmüyor, aksine tamamlanmış gibi parıldıyordu. Soobin onun arkasındaki bir gölgeymiş gibi davranıyor olsa da tıpkı bir Ay gibi aydınlatıyordu Yeonjun'u.
İkisi de birbirine aç gibi gözüküyordu. Bunlar tam olarak ne zaman böylesine yakınlaştı bilmiyordum ancak neler olup bittiğini fark edemeyecek kadar kör de değildim.
"Merhaba güzellik." yanımdaki taburenin çekilmesiyle düşüncelerim dağıldı ve başımı kaldırıp baktım. Benden birkaç yaş büyük birine benziyordu. "Merhaba?" belki de tanıyordum. Şirket işleri yüzünden o kadar fazla insanla muhattap oluyordum ki, artık yüz tanıma hafızam körelmişti. Bazen kendi ailemi bile uzaktan zor seçiyordum. "Yanın boş mu?" dalga mı geçiliyordu? "Oturdunuz zaten." söylediğim şeye çarpık bir şekilde güldü ve vücudunu bana çevirdi. "Oyuncak bebek gibisin." yüzünde tiksinç bir ifade belirdi ansızın. Pekala, sanırım kartları açık oynuyorduk.
"Havamda değilim gider misin?" önümdeki içkiden bir iki yudum aldım. Hala oturuyordu. Gözlerim bir anda karşımızda beliren Taehyun'a çıktı. "Ne vereyim?" diye sordu yanımdaki adama. Bakışları sert, yüzü ciddiydi. Adam önce ona ardından bana baktı. "O her ne içiyorsa ondan. İki tane ver." Taehyun sırıttı ve göz ucuyla bana baktı. Ne diye böyle bakıyordu bu şimdi?
"Geceye benim evimde devam etmeye ne dersin?" ifadesi gittikçe pisleşiyordu. Bir eli onun tarafında kalan bacağıma yerleşti usulca. Gözlerim hayretle büyürken, bir ona bir de Taehyun'a baktım ve adamın elini ittirdim. "Bir rahat ver bana." terslemem umrunda bile olmadı. Nasıl oluyordu da bu kadar yüzsüz olabiliyordu bu. "Zoru oynuyorsun yani?" dediğinde sinirle güldüm. Ağzına bir tane çakmam için deliriyordu anlaşılan.
Önüne bırakılan bardaklar sertçe tezgaha çarparken ikimiz de bardakları bırakan Taehyun'a baktık. "İçip siktir ol git hadi." dedi gülümseyerek. Şaşkınlıktan öylece kalakaldım. Yüzü sakinlikten geçilmiyor olsa da sesi korkutucu derecede öfkeliydi. "Ne o, bu bebek senin malın mıydı yoksa?" adam kıkırdadığında öfkeyle ona döndüm. "Ulan bana bak." vurmak için havalanan elim Taehyun tarafından tutuldu. Gülüyordu.
"Mal demek." söylenileni kendi kendine anlatıyor gibi görünüyordu. Düşünceli ifadesi bir anda yok olurken, gülümsemesi soldu. Elimi geri çekip ona bakmayı sürdürdüm.
Sonrasında her şey bir anda gerçekleşti. Öyle hızlı yaşandı ki, idrak etmem için etrafa saçılan cam parçalarını görmem gerekmişti. Adamın kafasında patlattığı şişenin ağız kısmı elinde kalırken, adam acıyla yere yığıldı. "Taehyun!" kendimden ilk kez böyle yüksek ses duyuyordum. Panikle yerimden fırladığım sırada etraftaki insanlar da çığlıklarla yanımıza toplanmaya başladı. O ise sakindi. Fazla sakin.
"Sikerim böyle işi, malmış." dedi öfkeyle. Elindeki şişe parçasını yere atarken bana döndü bakışları. "Korkulacak bir şey yok süs şişesiydi o can yakmıyor. Bir anda darbe aldığı için afalladı sadece, ölmeyecek." dedi. Sanki dünyanın en normal davranışında bulunmuş gibi tane tane açıkladı bana bir şeyleri. Yapabildiğim tek şey şokla bakakalmaktı. Ardından ben hala şokla onu ve yerdeki adamı izlerken, elimden tutarak kendisiyle beraber hızlı adımlarla beni de bardan çıkardı.
________
BEN GELDİMMMMMMMM sürprizden kastım size biraz da taegyu vermekti hikayeleri hala çok az gösterilmiş halde ama zamanla onları da görüceksiniz merak etmeyin endişeye hiçç gerek yok
ŞİMDİ OKUDUĞUN
hot to go • yeonbin
Fanficbarlarda yüzlerce kişiyi öpebilirsin bir shot daha at ve hissi durdurmaya çalış