Sabahtan bu yana öyle gergindi ki, insanlar odasının dışında içeri girmek için cesaretlenmeyi bekliyordu. Ne olduğuna dair bir fikrim yoktu ve açıkçası soracak kadar delirmemiştim de. Beomgyu özgüvensiz adımlarla odaya girdiğinde, gözüm elindeki dosyalara kaydı. Biri mavi biri siyah kapaklı iki dosyayı masaya bıraktı. "Bunlar da dünden kalanlar." sesi kısık çıkıyordu. Yeonjun'u o da ilk kez böylesine sinirli görüyor olmalıydı.
Yeonjun başını sallayarak hiçbir şey söylemeden mavi kapaklı dosyayı açıp karıştırmaya başladı. Bu sırada Beomgyu bana bakıyor, kaş göz yaparak sorunun ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Bilmediğime dair işaretler yaparken Yeonjun'un sesini duymamızla ikimizin de bakışları ona döndü.
"Konuşacaksanız dışarıda konuşun."
"Konuşmuyorduk ki." dedim ciddiyetle. Yorgun bakışları beni buldu ve öne doğru kayan gözlüğünün altından bana baktı. Sinirli olabilirdi ancak ne yazık ki çekici görünüyordu. "El kol yaptığınızın farkındayım." dedi. Kurumuş dudağını diliyle ıslattı daha sonrasında."Oldu o zaman ben çıkayım." Beomgyu ortamın ağır havasından sıyrılmak için arkasına bile bakmadan koşar adımlarla çıktı. İçeride yalnızca ikimiz vardık artık. "Sen de çıkabilirsin Soobin, burada durmana gerek yok." omuz silkip ayakta durmaya devam ettim. Nedense çıkasım yoktu.
"Neden sinirlisin?" merak ediyordum ve en sonunda buna yenik düşmüştüm. "İşten çıkarıldın." dedi hiçbir umursama belirtisi göstermeden. Ayaklarım yere çivilenmiş gibi kalakaldım öylece. "Ne?" bana değil de hala önündeki dosyaya bakıyordu. Sinirle bir nefes verdim ve önündeki dosyayı sertçe kapatarak daha fazla bakmasını engelledim. Bunu yapmamla bakışları olmasını istediğim gibi bana döndü.
"İşim var Soobin."
"Benim de vardı. Birkaç saniye öncesine kadar."Elimi hafifçe tutup dosyanın üzerinden çekmemi sağladı. "Soobin-"
"Neden işten çıkardığını söyle."
"Bana gelmesi gereken zararların sana gelmesini istemiyorum." hiçbir duraksama olmadan tek nefeste söylediği şeyle bir adım geri çekildim. Gözleri üzerimde, benden alacağı en ufak bir tepkiyi en ince ayrıntısına kadar görmek için bekliyor gibiydi."Ben senin korumanım. Elbette sana gelecek zararlara engel olmam gerekiyor." onun korumasıydım. Bir zamanlar bundan nefret ediyor olsam da şimdi dile getirmek garip hissettiriyordu. Sıkıntıyla nefes vererek yerinden kalktı ve hemen karşıma geçti.
"Evini yaktılar, hakkında dedikodu yaydılar, sigara almak için çıktığında bile tepene üşüşüyorlar." sonuncuyu nasıl bilebildiğine şaşırdım bir anlığına. "Ne söyledilerse reddettim, sana ihanet etmedim." dedim hızla. Gülümsedi. "Biliyorum."
"Yeonjun,"
"Zarar görmenden nefret ediyorum."Bıkkınlıkla çıkan sesinin ardından bana doğru yaklaşıp başını omzuma gömdü. Şampuanının güzel kokusu burnumun hemen ucundaydı. "Eh, en azından dedikodular kısmında haklı olabilirler." söylediğim şeyle boğuk bir kahkaha atıverdi. Omzuma yaslı olduğu için o gülerken ben de sallanıyordum.
"İnadı bırak ve işe gelme tamam mı?" bunu dünyanın en inatçı insanlarından birine söylüyor olduğunun kendisi de son derece farkındaydı. Ellerim yavaş hareketlerle ince belini sarmalarken, mırıldanıp başını iyice omzuma gömdü. "Söz dinlemeyeceğimi çok iyi biliyorsun."
Dokunuşlarım tüm sinirini götürüyor gibiydi. Sakince nefes alıp verişini dinliyordum. Omzumun üzerindeki ağırlık garip bir şekilde kalbimi hızlandırıyordu. "İnatçılığın yüzünden nasıl hala ölmediğini anlamakta güçlük çekiyorum." güldüm. Başını kaldırıp gözlerime baktığı sırada belindeki ellerim yavaşça koluna tırmandı. Gömleği parmaklarımın altında kayıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
hot to go • yeonbin
Fanfictionbarlarda yüzlerce kişiyi öpebilirsin bir shot daha at ve hissi durdurmaya çalış