25

254 77 61
                                    

"Ne düşünüyorsun öyle?" bir anda arkamdan gelerek çenesini omzuma yasladı. Çekilmek bir yana sırtımı daha çok yasladım ona doğru. "Benim gibi biri sevgilin olsaydı ondan utanır mıydın?" omzumun üzerindeki ağırlık adım adım yok olurken, arkamdaki sıcaklığı da uzaklaştı ve koltuğa gelip hemen yanıma oturdu. Çatık kaşlarla bakıyor, bir şeyler daha söylememi bekliyordu. "Ne bakıyorsun öyle?" diye sordum bıkkınlıkla. Birkaç saniye içinde söylenmeye başlayacağı belliydi.

"Neden utanacağım?" diye sordu ciddi ifadesiyle. Omuz silkip arkama yaslandım. "Choi Yeonjun ve Soobin yani. Yanına yakışıyor muyum ki?" elimle onun adı geçerken kocaman bir dünyadan bahsediyormuş gibi hareket ederken kendi adıma geldiğimde parmaklarımla ufacık bir boşluğu işaret ettim. Gözlerini devirdi ve elimi tutup vücudumu çekiştirerek yeniden dik oturmamı sağladı.

"Kendin hakkında sik gibi düşüncelerin var." dedi ansızın. Bir anda küfür etmesini şaşkınlıkla karşılarken sessizce onu izledim. "Senin her şeyinle son derece gurur duyuyorum." gözlerimin içine bakarak kendinden emin bir halde konuştu. "Asıl ben yakışmaya çalışıyorum yanına." gözlerim büyüdü. "Ha oldu da sana biri laf etti," yüzünü biraz daha yaklaştırdı bana. "Yumruğu ağzının ortasına indiririm olur biter."

İstemeden kıkırdadığımda gözleri parladı sanki. Dudaklarının kenarı yukarı kıvrılırken, saçlarımı karıştırdı. "Düşünme bunları."
"Düşüneceğim."
"Bak!"
"Düşüneceğim."

Israrla inatlaşmama karşın kaşlarını çatıp oturduğu yerden üstüme atladı. Böylece sırtım yeniden koltuğa yaslanırken, bedeni hemen üzerimde yüzü ise dibimdeydi. Bir anlık boşluğuma geldiğinde yutkunup hemen dibimdeki dudaklarına baktım. Elimde olsa onu durmadan öperdim ve bu durum belki de beni ürkütmeliydi. "Of." derin bir iç çekerek yüzünü omzuma gömdü. Artık dudakları değil sarı tutamları gözlerimin önündeydi. Parmaklarım istemsizce saçlarının arasına daldı.

"Ne oldu?" diye sordum merakla. Yüzü hala omzuma gömülüyken, kollarını belime dolayarak tamamen bana yapıştı. Rahat görünmüyor olsa da anlaşılan o ki öyleydi. "Senden çok fena hoşlanıyorum." boğuk çıkan sesiyle söylediği şeyi duyar duymaz kalbim hızlanmaya başladı. Bu adil değildi. Üzerimde nasıl böyle büyük bir etkisi olabilirdi? Tutamların arasında gezinen elim durdu ve öylece kalakaldım. Uzun süre hareketsiz kalmak onu endişelendirmiş olmalıydı. Bir anda yüzünü kaldırıp endişeyle bana baktı.

"Ne oldu?" diye sordu ürkerek. Ters bir şey söylememi beklemiyor olsa iyi olurdu. O kadar aptal olamazdı. "İlk kez benden hoşlandığını söyledin." dedim aptal aptal. Gülümsedi. Eğer mümkün olsaydı kalbim büyük bir şiddetle patlardı. Gerçi, o bunu mümkün kılacak kadar güzel gülümsüyordu karşımda.

"Söylemese miydim?" hızla kafamı iki yana salladım. "Daha çok söylemeyi deneyebilirsin." kıkırdadı. Onunla kendimi bu halde bulacağımı aklımın bir köşesinde bile hayal edemezdim. Bu durumu daha komik kılan bir şeydi. "Ben de." dedim güçsüz çıkan sesimle. Bir bakışıyla bozuyordu tüm dengemi, güçsüzleşiyordum. "Sen de ne?" ne diyeceğimi çok iyi biliyordu halbuki. Yüzünü mümkün olduğunca daha da yakınıma uzattığında, baş parmağım hafifçe dudağını okşadı. Her bir temasımın karşısında titriyordu bedeni.

"Ben de senden çok fena hoşlanıyorum." diyerek devam ettirdim kendi cümlemi. Tatmin olduğu yüzüne yayılan gülümsemeden belliydi. Dudaklarının üzerindeki parmağıma tüy kadar hafif bir öpücük kondurdu. Bununla yetinecek değildim elbette. Parmağım yanağına kayarken, yüzümü ona doğru yaklaştırıp dudaklarımızı birleştirdim.

Gökdelenlerden birinin en tepesinde, bir evin içinde, yapabileceğim en sıradan itirafı yapmıştım ona karşı. Ancak sözcüklerin aksine hisler öyle yoğundu ki, hiç de sıradan gibi gelmiyordu.

hot to go • yeonbinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin