"İyi ki geldin burası savaş alanı resmen." Beomgyu elindeki dosyalarla bana doğru koşarak geldiğinde endişeyle yüzüne baktım. "Ne oluyor?" gözüm bir onu bir de etrafı tarıyor, ters giden bir şeyler arıyordu. "Şirketle alakalı yeni bilgiler sızdırılmış." hayretle aralanan gözlerimi kırpmaya güç bile bulamadım bedenimde. Şaşkınlıkla kalakaldım. "Ne?" hızla başını sallayıp kolunun altındaki dosyaları sıkıca sardı. "Yeonjun nerede?" güçlükle konuştuğumda, işaret parmağıyla arkasında kalan odayı işaret etti.
"Sinirden gözü döndü, hiçbirimiz odasına giremiyoruz." cümlesini bitirir bitirmez hareketlenen bedenimi tutup durdurdu. "Soobin," dedi endişeli bakışlarla. "Gitme bence." umrumda değildi. Orada olmak istiyordum nedensizce. "Sorun yok." diyerek kolumu tutan elini tutup nazikçe çektim ve sahte gülümsememi sergiledikten sonra Yeonjun'un odasına ilerledim.
Odasına girilmemesinin yanı sıra, bulunduğu katta bile çıt çıkmıyordu. Kapıyı tıklatıp cevap beklemeden içeri girdim. Kafasını bilgisayara gömmüş bir şeylerle uğraşıyordu. Kaşları çatık, kravatı çekiştirip durmaktan olsa gerek salıktı. Ciddi bakışları yavaşça beni buldu.
"Şimdi olmaz Soobin." dedi öfkeyle. Umursamadan içeri girip masasının başında dikilmeye başladım. "Soobin,"
"Patron lafı dinlediğim nerede görülmüş?" hazır cevaplık yaparak konuştuğumda saniyelik de olsa yukarı kıvrıldı dudakları. Gözlerindeki öfke yavaşça yok oluyor gibiydi. "Sorun ne?" diye sordum ortamın yumuşamaya başlıyor oluşunu fırsat bilerek. Sesli bir nefes verdi"Yine önemli bilgiler sızmış. Birkaç şirket bizimle olan anlaşmalarını feshetti." sinirlenmeye başladığımı hissedebiliyordum. Çatılan kaşlarım, alnımda ağrı yapmaya başlıyordu. "Theo mu?" diye sordum ağır ağır. Yeonjun endişeyle yüzüme baktı. "Soobin," bakışlarından cevabı anlıyor olmak hoşuma gitmiyordu. "Öldüreceğim onu."
Yeonjun'u öylece bırakarak öfkeyle arkamı döndüm. Beynimde birden fazla düşünce dönüp duruyor, her biri avazı çıktığı kadar bağırdığından içeride bir facia yaşanıyordu. Neden umursuyordum ki? Beni neden ilgilendiriyordu?
Kapıya ulaştığımda kolumdan yakalanıp geri döndürüldüm. "Gitme." dedi gözlerinde ne olduğunu bilmediğim bir ifadeyle bakarken. "Güzellikten anlamadığı belli Yeonjun, bırak ona başka türlü anlatayım." kafasını iki yana salladı. "Yeonjun-"
"Kavga etmeni istemiyorum."Öyle yorgun görünüyordu ki, istemsizce onun için üzülmüş gibi hissettim. Arkadaşım yüzünden başına açılan dertler beni bile yıpratmaya başlıyordu. Kendimi daha da kötü hissediyordum.
Elini kolumdan çekip bir iki adım geriledi. Ardından dağılmış sarı saçlarını eliyle geriye doğru tarayıp bana baktı. "Seni korumanın bir yolunu bulmam gerekiyor." dedi endişeyle. Hiçbir şey anlamıyordum. "Ne?" diyiverdim bir anda. Neden bahsediyordu?
"Sızdırılan bilgilerin yanında başka bir şey daha var." çekine çekine kurduğu cümlenin ardından gözlerini kaçırdı. "Ne var?" bana bakamıyordu. "Bana bak." dedim öfkeyle. Sesim ilk kez böylesine ciddi çıkıyordu. Şaşkınlıkla kafasını kaldırıp bana baktı. "Aramızda bir şeyler olduğuna dair dedikodu yaymışlar, tüm medya bizi konuşuyor."
Kahkaha attım. Bir anda delirmiş gibi kahkaha attım karşısında. Endişeyle bakıyor, parmakları bana uzanmak isterken elini çekinerek geri çekiyordu. Gülüyordum yalnızca. Öyle çok güldüm ki gözlerimden yaşlar akmaya başladı bir süre sonra.
"O orospu çocuğunu geberteceğim." dedim gülerek. Yüzündeki ifade donmuş gibiydi. Korkmak ve endişelenmek arasında gidip geldiği belli oluyordu. "Ayrıca," dedim ona doğru bir adım giderek. "Beni kimseden korumana gerek yok, onları benden koru asıl."
Yine oldu. Gözlerinden geçen yabancı ifadeyi tanımadığımdan meraklandım aptal gibi. Gülümsedi ardından. "Patronun olarak kimseyle dalaşmamanı söylüyorum." bunu söylerken yüzünde görmekten nefret ettiğim o çok bilmiş ifade belirdi. Görünce aslında o ifadeyi özlediğimi fark ettim. Yakışıyordu ona.
"Patronluk kartını çıkarmanın zamanı değil Yeonjun." ben bıkkınlıkla konuşurken gülerek izledi beni. "Sakinliğini koru ve bu konuyu halletmeme izin ver." öyle güven verici görünüyordu ki, garip bir şekilde herkesi inandırabilirdi sanki buna.
"Ayrıca senin ceketin nerede?" bir anda öyle yersiz bir şeye takıldı ki, aniden kahkaha attım. Aptal falan mıydı bu? "Gül diye söylemedim herhalde Soobin." dedi çatık kaşlarla karşımda dikilirken. Karnıma giren ağrıyla gülmeyi kesip elimle sandalyesini işaret ettim. Arkasını dönüp gösterdiğim yere baktı ve mahçubiyetle bana döndü.
"Unutmuşum." aptaldı anlaşılan. Yavaş adımlarla sandalyesine doğru ilerleyip oturdu. Yanına gitmemi bekliyor gibi bakıyordu. İstediğini yaptım ve yanına ilerledim. Ardından sandalyesinin arkasındaki ceketi masasına koydu. "Giy." dedi yeniden patron edasına girerek. Gözlerimi devirip ceketimi giydim. Baştan sona O kokuyordu.
"Tamam şimdi çık da işime döneyim."
"Bana ceket giy diyorsan önce sen bir kravatını düzelt." şaşkınlıkla kravatına baktı. Ne olduğuna dair hiçbir fikri yokmuşçasına aptal aptal bakıyordu. "Dilin pabuç gibi oldu iyice." bana söylene söylene kravatını bağlamaya çalıştı. Ancak hiçbir değişiklik yaşanmıyordu. En sonunda öfkelenerek pes etti ve başını geriye atıp gözlerini yumdu. "Bağlanmayacağı tuttu bunun da."Gözlerimi devirip bir adım yaklaştım ona doğru. Ardından kalçamı masasına yaslayıp işaret parmağımla vücudunu dürttüm. Araladığı gözleriyle şaşkınca baktı. "Ne oldu?"
"Ben bağlarım." dedim bir anda. Bunu beklemediği öyle belliydi ki, afallayışını adım adım takip edebildim. Benim de ondan aşağı kalır bir yanım yoktu aslında.Başını sallayarak vücudunu doğrulttu ve sandalyesini bana doğru yaklaştırdı. Elim anında uzandı boynuna. "Yapabilecek misin ki?" parmaklarım kumaşın üzerinde nazikçe hareket ederken bakışlarımı ona çevirdim. Yutkundu. "Senden öğrendiğim kadarıyla deneyeceğim." gözlerini kaçırmak isteyip de pes ediyor gibiydi. Kahve irisler yüzümden bir saniye olsun ayrılmadı. "Merak etme iyi bir öğrenciyimdir."
Yutkundu bir kez daha. Sandalyesinin kolunu sıkı sıkı kavrayan elleri gittikçe beyazlaşıyordu. "Sanırım şuradan geçiriyordum." kendi kendime konuştuğum sırada ayaklarını sallamaya başladı. Eli kolu durmuyordu. "Yapamadın mı?" diye sordu sabırsızlanarak. Aklı burada değil gibi görünüyordu. "Hallediyorum patlama."
Tam o sırada yapabileceği en aptalca şeyi yaptı. Salladığı ayakları zeminde kaydı ve sandalyesi bir iki santim ileriye kayarken, tam anlamıyla üzerime çullandı. Bacaklarıma çarpmasının sonucunda ona doğru düşecek gibi olurken, sandalyenin üst kısmına tutundum. Bunu yapmamla yüzlerimizin arasındaki mesafe neredeyse sıfıra yakın bir hal aldı. Verdiği nefesler dudaklarıma çarpıyordu.
Gözleri kocaman açılmıştı ve elleri... elleri belimi tutuyordu? "Üzgünüm, yanlışlıkla oldu." dedi fısıldayarak. Sesi titriyordu. Öyle yakınımdaydı ki, gözlerim istemsizce parıldayan pembe dudaklarına kaydığında beynimde bir çınlama hissettim. Ters giden bir şeyler vardı. Olmaması gereken bir şeyler.
Panikle doğrulmaya çalıştım ancak belimden tutan elleri buna izin vermedi. "Yeonjun," aptal aptal baktı suratıma. "Efendim?"
"Ellerini çek."Ben söyledikten sonra fark etmiş olacak ki panikle geriye çektiği elleri yeniden sandalyesinin kollarına tutundu. Ağzımdan çıkacakmış gibi atan kalbime anlam vermeye çalışırken, doğrulup geriye çekildim. "Kravatı ben halledeyim." dedi güçlükle konuşarak. "Tamam, ben çıkıyorum." kafasını salladı yalnızca.
Onu orada bırakıp arkama bile bakmadan odadan çıktım. Yanlış bir şeyler olduğuna emindim. Yanlıştı. Kapıya yaslanıp nefeslendim. Neden böyle atıyordu bu? Elim kalbimin üzerine yerleşti istemsizce. Belki de kriz geçiriyordum ve birazdan ölecektim. Bu olamaz mıydı?
Gözlerimi yumup bir süre bekledim. Birilerinin bana olan bakışlarını umursamıyordum. Şu an hiçbir şeyi umursadığım söylenmezdi. Yani en azından yalnızca birkaç saniye böyle düşünebilmiştim. Gözlerimi araladım. Bakışlarım aşağılarda hissettiğim sızıyla bir anda pantolonuma indiğinde, gözlerim şokla büyüdü ve zaten çıkacakmış gibi olan kalbim daha da hızlı atmaya başladı.
"Hasiktir Soobin." dedim neredeyse ağlayacakmışım gibi. "Hasiktir." bu gerçek olamazdı. Bunun gerçek olmaması lazımdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
hot to go • yeonbin
Fanfictionbarlarda yüzlerce kişiyi öpebilirsin bir shot daha at ve hissi durdurmaya çalış