17

483 107 68
                                    

Garip gelecekti belki de ancak bu konuda Yeonjun'a karşı kasti bir inadım yoktu. Onu dinlememiştim. Her zamanki gibi yani. Benden beklenecek en olası şey bu değil miydi zaten? Onu ne zaman dinlemiştim de şimdi dinleyecektim sanki. Büyük ihtimalle kızacak ve patronluk taslayacak. Eh, bu da oldukça klasik bir senaryo. Tüm bunları bir kenara bırakırsak, en azından hiçbir şey içimde kalmamış olacak.

Biraz düşününce durumun gülünçlüğü karşısında kıkırdamadan edemedim. Neredeyse bir saat kadar önce yıllar boyunca kardeş yerine koyduğum arkadaşımı dövmemişim gibi oturmuş Yeonjun'u düşünüyordum. Kafamın bir yarısı kan içindeydi ve benim tek derdim patronumun bana nasıl kızacağı ve benim umursamayacağımdı.

Hastane sedyesinde otururken düşünecek çok fazla şey bulabildiğim için kendime şaşırmakla geçti birkaç saniyem. Önceden de bu kadar çok düşünülecek şeyim var mıydı benim? Sanırım oldukça fazla şey değişiyordu. Belki de son zamanlarda hayatımda değişmeyen tek şey içtiğim sigaranın markasıydı.

"Nerede o?" boşluğa dalmış hayatı sorguladığım anda her gün duyduğum sesi duymamla dikildim oturduğum yerde. Hiç beklemediğim kişi, hiç beklemediğim bir anda parlak takımıyla hemen karşımda bitiverdi. Yerin dibine girmek istedim. Ne işi vardı bunun burada?

Hızlı adımları karşısındaki sedyede oturan beni görmesiyle bir anda durdu ve acıyla endişe karışımı bir ifadeyle bana baktı. Nefes nefeseydi ve sarı tutamları terden alnına yapışmıştı. Kaşımdan yanaklarıma kadar akan kurumuş kanla iyi görünmediğimin farkındaydım ama bu kadar da değildi bence.

"Soobin." Adımı duymak ilk kez böylesine sıktı canımı. İstemediğim derecede üzgün çıkmıştı sesi. Koşarcasına büyük attığı adımlarıyla yanıma gelip apar topar çenemden tuttu. Ardından sanki bir şey olacakmış gibi endişeli hareket ederek kafamı kaldırıp yakından baktı yarama. "Çok acıyor mu?" endişeli halini görmek keyif vermiyordu. Bunu umursadığımı fark etmek ise daha da keyif kaçırıcıydı.

Kafamı iki yana sallayıp reddetmeme rağmen endişeyle incelemeye devam edinde çenemi tutan elini tuttum ve bakışlarımızı birleştirdim. "İyiyim." dedim güven verici görünmeyi umarak. Bu halde en fazla ne kadar güven verebilirdim bilmiyorum ama deniyordum yine de. "Buraya kimse bakmayacak mı?" diye seslendi koridora doğru. Sanki ölümün kıyısındaymışım gibiydi hareketleri. "Birazdan geleceklermiş." Bakışları yeniden beni bulduğunda aynı acılı ifade kapladı yine yüzünü. Görmek istemiyordum.

"Bakma öyle." dedim birden bire. Değişen şeylerden biri de aklımda düşünmeye alıştığım şeyleri dışımdan da söylemeye başlamamdı. Neredeyse ağlayacak gibi görünüyordu ve bu insanı delirtirdi. "Sana kavga etmemeni söylemiştim." sanki azarlamak istiyor da kendini engellemeye çalışıyor gibi görünüyordu.
"Ve ben de en iyi yaptığım şeyi yaptım. Soobin'liği." beklenmedik bir anda güldü. Onu tam olarak böyle görmek istiyordum. Acı onun suratına gitmiyordu.

"Ben halledecektim, söylemiştim." omuz silktim. "Böyle daha hızlı oldu ama."

Çatık kaşlarla baktı uzun uzun. Bir şey söylemiyor olsa da huysuz sesini ve gıcık edici laflarını zihnimin içinde duyabiliyordum. Gözlerimi devirmeden edemezken, ellerimi teslim olurmuşçasına havaya kaldırdım. "Theo nerede peki?" yüzündeki soğuk ifadeyle sorduğu soruyu cevaplamak bile gelmedi içimden. "Onu üç beş kişi dikiyordur şimdi." dedim bıkkınlıkla. Bir anda kahkaha atıverdi. Ardından sanki yara kendi yüzündeymiş gibi acıyla duraksayıp bana baktı. "Üzgünüm." gözlerimi devirip omzuna vurdum hafifçe. "Ölüyormuşum gibi bakman yerine gülmen daha iyi geliyor."

Bu da aklımdan geçirmek istediğim bir düşünceydi mesela. Kahretsin ki dudaklarımın arasından kaçan bilmem kaçıncı gizli düşünceydi. Gülümseyerek bakışlarını kaçırıp bulunduğumuz yeri incelemeye başladı. İlaç kokusundan bayılmak üzereydim ancak onun buram buram yayılan parfümü elinden geleni yaparak ayakta tutuyordu beni.

hot to go • yeonbinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin