Şaşırdınız mı?
Şaşırmayın, mektupları okumayı sevdiğinizi biliyorum ve bu yüzden okumadığımız kısımlarda Melih'in kalan mektuplarını okuyalım istedim. On üçüncü bölüm ise 28 Ekim'de gelecek, bilginize. Sizi seviyorum!
4 Temmuz 2011
Bir dağ varmış uzaklarda. Etrafı yemyeşil bir orman. Dibinde bir ev. Tıpkı ilkokulda resim defterine çizdiklerimiz gibi. Yan tarafından bir dere akıyor. Suyun sesini de yeşilliğin o keskin kokusunu da alıyordum. Manzaraya bakan o küçük evimin içinde mutluydum. Ona yatıp ona kalkıyordum. Kimseler yoktu Süveyda.
Ben ve hayallerim. Ben ve kitaplarım.
Ben ve sen.
Bir gün kimsenin uğramadığı o eve, biri geldi. Kapı çalınınca irkilmiştim. "Dağa bak," dedi, "Dağın ardındakini gör," dedi. Baktım, gördüm. Onlarca ihtimali fark ettim. Güneş batmıyordu benim evimde. Orada batarmış. Benim evim hep sıcaktı. Orada mevsimler değişir, havalar soğurmuş. Hepsini gördüm. Sonra da kapıyı çarpıp çıktım.
16 Temmuz 2011
İstanbul'u özlüyorum...
Annem itiraf etmiyor ama onun da özlediğini biliyorum. Babam onu hayal kırıklığına uğrattığımı düşünüyor. Beni dinlemeyen bir adamı mutlu etmeye çalışmayı bıraktım. Test çözmekten bunaldığım bir vakit o herkesin var diye açmadığım bir Facebook hesabı açtım ve yaralanan çocuklardan birine ulaştım. Biraz konuştuk. Tendonları koptuğu için iyileşme süreci uzun sürmüş. Dikişleri kullandığı el olduğu için de aylar geçmesine rağmen kullanmakta zorlandığından bahsetti. Resim çiziyormuş çünkü. Artık çizemiyormuş. Önceki çizdiklerinin hepsini gönderdi, çok güzellerdi, Süveyda. Ona diğer çocuğu sordum. Ailesi okula dava açmış ve okuldan almışlar. Başından yaralanmıştı ve artık ne durumda olduğunu bilmediğini söyledi. Çok üzüldüm. Mahcuptum. Bir an için... küçük bir an için gerçekten o cama yumruğu indirenin ben olduğumu düşündüm. Bu iğrenç hissettirdi. Bu, o gün olanları müdüre anlatıp ona bizim yaptığımızı uzun uzun anlattığın günden daha iğrençti. Çocuğun ismi Ahmet'miş. Ona camı kıranın ben olmadığımı söyledim. İnandı mı bilmiyorum, ama benimle saatlerce konuştu. Bana okulda hâlâ bu olayın fısır fısır konuşulduğunu söyledi son olarak. Okulun prestijinin düştüğünü düşünerek müdür yasaklamış. Çünkü ortada bir hata olduğu kadar bir ihmal de vardı.
15 Ağustos 2011
Unutmak istiyorum seni. Sen ve senin getirdiğin her şeyle beraber. Sevmekten deli divane olup bir duvara çarpmak ve ayıldıktan sonra en baştan yürümek istiyorum. Başarabilirim. Başaracağım da. Ama sonra bir şey oluyor, kendimi seni camdan izlediğim o günde buluyorum. Artık cevabını biliyorum. En çok pervasızlığına tutulmuştum senin. Hayatın tüm köşelerini ezbere biliyormuş gibi bakardın. Ve sonra yine aynı noktaya düşüyorum.
Bir uçurum.
24 Ağustos 2011
Çizgisiz bir defter almışlardı doğum günümde. Siyah kaplı, fiyakalı bir şeydi. Başta kullanmaya kıyamadım ama şimdi burada, bir kafede oturmuş yazı yazarken önemli bir iş yapıyormuşum gibi hissettiriyor. Bir de hepsini koparıp bir kutuya koyacağım zaman mektupmuş gibi görünecek. Böylesi daha hoş. Bir de unutmadan... Bir şarkı çaldı geçen kafede. Çıkalı epey olmuş ama ben yeni dinledim. Şu anda da yine o çalıyor, öyle aklıma geldi. "Seni severdim ve sana rağmen yine severdim," diyor. Şarkıların, şiirlerin doğru zamanda karşımıza çıktığına inanmaya başlayacağım artık. Tam olarak bu sözü yaşıyorum ve ekliyorum, Süveyda. Kendime rağmen de yine severdim. Oysa buraya oturmadan önce 6 Haziran'da yazdığım şey gözüme takılmıştı. Nefret ettiğimi haykırmışım. Buraya kadar okuduysan bunun aslında böyle olmadığını biliyorsundur. Bu tek isteğimdi kendimden. Ama yapamıyorum.
3 Eylül 2011
Bir arkadaşım, en kötü kararın bile kararsızlıktan kötü olduğunu söylerdi. O yüzden tüm hissettiklerimi bir kenara koyarak düşündüm. İlk mektuplar sende. Ama bu yazdıklarımı sana vermeyi düşünmüyordum. Günlüğe dönmüştü çünkü. Ama sonra Sıla'yla konuştum. Bu mektupları uygun zamanda sana verebileceğini söyledi. Sana gelen her yazının Akın'a ait olmadığını ve kim olduğumu merak ettiğinde bunları sana verecek. Ve bizim hikayemiz böyle son bulacak. Ben hepsini okuduğunu bileceğim.
Ama bir hata yaptım. Gitmeden önce ona seni sordum. Nasıl olduğunu, neler yaptığını... Derslerin iyi değilmiş, iyice boşladığını söyledi. Üniversiteyi İstanbul'da okuma hayallerin olduğunu biliyorum. Umarım kazanırsın. Bir de bu sıralar çok üşüdüğün için hasta olmuşsun. Ellerini ısıtmak için sürekli birbirine sürterdin, hatırlıyorum. Acaba kan değerlerine mi baktırman gerek diye düşündüm. İyi olmalısın.
23 Ekim 2011
Bu duygulardan kurtulmak istedikçe geriye sarıyorum. Geriye sarmak da ilerlemenin bir parçası diyorlar. Bunu diyenler halt etmişler. Böyle bir şey yok. Ben kaseti başa sardıkça seni affedecek nedenler buluyorum. Bunlardan en büyüğü; sensin. Bir buçuk sene kadar önceye gitmişim geçen gün. Sömestrdan bir önceki sınav haftasıydı. Kelebek sistemi sınav olduğumuz zamanlar seninle aynı sınıfta sınava giriyorduk. Zil çaldığında bir kalabalık olmuştu. Moralin bozuk gibiydi, belki sınavın kötü geçmişti bilmiyorum. Dalgındın. Kalemini ve silgini aldıktan sonra kendi sınıfına geçmek için koridora çıktın. Arkanda kalmıştım. Yakın bir arkadaşın vardı, kısa saçlı. Adını unuttum. Sana seslendi koridorda. Ona bakmak için döndün yüzünü. Onu görünce yüzüne bir tebessüm yayıldı. Hala durmadan sana doğru yürüyordum. Sen de durup arkadaşına doğru hızlı adımlarla yürümeye başlayınca o kalabalık koridorda çarpmıştın bana. Çarpan sendin ama sarsılan ben oldum. Böyle bir şeyin mümkünatı yok gibiydi o an. Kalemin düşmüştü. Durdun. Ben de durdum.
Uzanıp kalemini aldım. Sarı, eski ve ince bir kalemdi. Sana uzattığımda, "Sağ ol," demiştin. Gözümün içine işte sadece o an baktın. Fakat şairle aynı düşünmüyorum. Çünkü felaketim oldu, evet ama ağlamadım. Gülümsedim. Sen gittikten sonra daha ne kadar uzun süre baktım bilmiyorum. Tek bildiğim Devrim'in "Ne bu halin?" deyip dalga geçtiği. Sanki üzerinden çok uzun yıllar geçmiş gibi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Adın Kalmalı Geriye
General FictionBir dergide editörlük yapan Süveyda, bir gün ablasına yıllar önce gelen aşk mektuplarını bulur. Mektupların sahibiyle karşılaştığında ise sadece ablasının geçmişiyle değil, kendi geçmişi ve bilinmeyenlerle de yüzleşmek zorunda kalır. Ve kendini, sen...