ALTINCI BÖLÜM: "Matruşka cinayetleri."

228 28 92
                                    

Yeni okuyucular gördüm. Çok heyecanlıyım. Düzenli bölüm gelmesi için elimden geleni yapacağım. Eğer henüz okumadıysanız sizleri tamamlanmış hikayem olan, Çıkmaz Sokak'a bekliyorum.

Artık bariz bir şekilde karakterleri tanımaya, hikayeyi derinleştirmeye başladık. Bu bölümden sonra siz de bunu çok net hissedeceksiniz. Tüm desteğiniz için teşekkür ederim.

Bölüm yaklaşık 4500 kelime. Keyifli okumalar dilerim.

Bölüm şarkısı: Bir Karanfil • Emir Can İğrek

Bölüm şarkısı: Bir Karanfil • Emir Can İğrek

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Onun bir emaneti vardı. Zamanı geldiğinde serbest bırakacağı, havada bembeyaz bulutlar gibi bir gün dağılarak azalacağını düşündüğü bir şeyi vardı. Bu emanet, onu o yapan her şeydi. Azalmak mı? Tükettiğimiz her şeyin azaldığını kim söylemişti, hangi kitapta yazıyordu? Oysa bazen azalmak yoktu, artmak vardı. Acı çeke çeke çoğalmak vardı. Arta arta yok olmak vardı. Hayat buydu. Ne belirli bir kuralı vardı ne de ezberi.

"Sen neredeydin?" diye sordu telefondaki adama. "Peşinden bir saniye bile ayrılmayacaksın dedik, bu kadar basit. Ben olmasam ne olacaktı, he söyle! O kız orada, öylece sokak kenarında... Başına ne gelecekti?"

Boğazından alaycı bir homurtu yükseldi. "Bir de lafımın üzerine laf mı söylüyorsun?" Ses tonu, adeta karşı tarafı yerin dibine sokmak üzere sivrilmişti. Sertçe telefonu kapadığında onun sesini duydu.

"Anne," diye mırıldandı Süveyda, sesi belli belirsiz çıkmıştı. Yüzünü acıyla buruşturdu. Kafası sağ tarafa doğru biraz daha eğildi. Huzursuz bir rüyanın tam içindeydi. Doktor kontrolleri yaptıktan sonra ağrı kesici ve serumun kadını uyutacağını söylemiş, başında kanayan kısma pansuman yaptıktan sonra gitmişti. Onu bulduklarında saat sekize geliyordu. Şimdi ise sabah üçü geçiyordu. Adam, birkaç dakikadır dört döndüğü odadan çıkarken kadının kaldığı odanın kapısını sessizce kapattı. "Benden haber bekle," deyip telefonu cebine atarken diğer telefonunun titrediğini duydu. Kulağına götürürken yüzünde sıkıntılı bir ifade vardı.

"Söyle."

Telefonun ucundaki adam güldü. "Ben senin emir verdiğin çalışanın mıyım, bu nasıl ses tonu?" dediğinde İlhan, nefesini bıkkınlıkla dışarı bıraktı.

"Haydi, ağabeyciğim, söyle artık. İşimiz gücümüz var. Gecenin bir vakti senin keyfini mi bekleyeceğim?"

"İlhan, cidden soruyorum. Bu sinirin kime? Gerçekten bana mı, yoksa kendine mi?" diye sordu telefonun ucundaki ses. Bir bıçak gibi kesti konuşmayı bir ucundan bir ucuna. Bakmanın dahi acıttığı cam parçasını acımasızca arkadaşına uzattı, başka bir şey söylemedi. Onun da payına düşen parça buydu. Sinirli miydi? Böyle olduğunu düşünmüyordu. Belki biraz sinirliydi, kabul etti biraz düşününce. Salona doğru yürürken gözlerini kapadı. "Kapatıyorum."

"Kapama dur," diye karşı çıktı adam. Sıkıntılı bir nefes bıraktı.  "Konuşmaya ihtiyacın var biliyorum, kapama. Konuş. İçindekini at."

"İçimdeki mi?" diye sordu İlhan, genzinden gülmek gülmemek arası bir ses çıkardı. "Yok bir şeyim, kendi kendine hikaye yaratma."

Bir Adın Kalmalı GeriyeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin