Dizilere konu olacak bir masa gerginliğinin ardından, olanları hazmetmeye çalıştım. Yeşim'in çıkıp gelmesini, Kenan'ın beni öpmesini ve bomba etkisi yaratan sözlerini... O konuşma cidden yaşanmış mıydı? Bundan hâlâ emin değildim. Doğru mu duydum? Yoksa yanlış mı? Bir şüphem vardı. Ve maalesef ki bu şüphem kaçınılmazdı. Sonuçta ben fazlasıyla hayalperest bir insandım. Kafamda bir şeyi kurar. Onun gerçek olacağına inanırdım. Leonardo'yu göreceğime, Kenan ile evleneceğime ve en komiği atanabileceğime inanırdım.Şimdi de aynı şeyin yaşanmayacağını bilemezdim.
Ya yine hayallere daldıysam...
Ya yine saçmaladıysam...
Ve o sözleri üzerime alındıysam...
Bu ihtimallerin hepsi gerçek olabilirdi.
Ama olanlar belliydi. Adam peşimden koşmuş. Benim yerim, senin yanın demişti. O da yetmemiş beni öpmüştü. Bu yüzden, üzerime alınmam kadar doğru bir şey olamazdı. O sözler banaydı. Yine de içimde bir telaş vardı. Korkutan bir telaş... Bu telaşla, Kenan'ın olduğu tarafa baktım. Onu da bana bakarken yakaladım. Kenan, her zamanki gibi iş başındaydı. Yine aynı bakış yine aynı ima, o koyuluklarındaydı. Tıpkı o sözleri söylerken ki gibiydi. Oldukça keyifliydi. Al işte! Bunu yanlış anlamış olamazdım ki... Bildiğin gözlerimin içine baka baka demişti. Ailemi, sevgilisiyle tanıştıracağını söylemişti. İnanılır gibi değildi. Herkesin içinde beni ima ediyordu. Ama hiç kimse anlamıyordu. Bu cesareti hem heyecan verici hem de hayret ediciydi. Bir taraftan sonunda harekete geçti diye mutlu oluyordum. Özellikle Yeşim'in gidişini düşündükçe keyif alıyordum. Bir taraftan da böyle bir değişime şaşırıyordum. Çünkü bu değişim, yavaş yavaş gelişen bir değişim değildi. Çok hızlı gelişen bir şeydi. Dediğim dedik cinstendi. Her ne olduysa Kenan bu akşam kararını vermiş, benimle olmayı seçmişti. Bana yürümekten ziyade koşmayı tercih etmişti. Önce beni öpmesi, sonra o sözleri ve şimdi de bu hâli... Aklımı fena hâlde karıştırmıştı. Mutlu mu olmalıyım? Yoksa korkmalı mıyım? Bilememiştim. İstemsizce güldüğümü ancak Kenan ile göz göze gelince fark etmiştim. Anında da kendime gelmiştim. Hemen yelkenleri suya indirmek yoktu. Sevinen gibi görünen Nil de yoktu. Kolay görünmemeliydim. Ben kolay bir lokma değildim. İstediği zaman elde edeceği biri hiç değildim. Zaten ben üzerime düşeni yapmıştım. Gereken çabayı vermiştim. Şimdi çaba göstermesi gereken kişi Kenan'dı. Sınav verme sırası ondaydı. Şimdiden söylüyorum ki bu onun için hiç kolay olmayacaktı.
Bunun verdiği güçle yemeğimden bir lokma alıp sertçe çiğnedim. Bunu yaparken bakışlarımı ona diktim. İnatla ondan ayırmamaya özen gösterdim.
Bir nevi, ona meydan okudum.
Tebessüm edip kaşının tekini yukarı kaldırdı. Meydan okumamı kabul etti.
Karşılık olarak kaşlarımı hafifçe çattım. Bir meydan okuma varsa ben kazanırdım. Sinirlenmem hoşuna gitmiş gibi gülüşü genişledi. Bakışlarını dudaklarıma kaydırdı. Orada bir süre oyalandı. Gözleri daha da koyulaştı. Şu hâle bak! Tek odağı dudağımdı.
Her zerresini ezberlemek ister gibiydi. Çok özenli çok istekliydi. Tehlikeli sulara dalmak üzereydi. O değil beni de yakacaktı. Herkesin içinde yasak düşüncelere daldıracaktı. Ah be Kenan! Canına mı susamıştın? Seni bilmem ama ben susamamıştım. Sertçe yutkunup bakışlarımı kaçırdım. Bu sırada Umut'un sesini duydum.
"Böyle bir hatayı nasıl yaptık? İyilik yapalım derken kötülük yaptık. Her şeyi mahvettik." Dedi. Cevap ablamdan geldi.
"Bence annemle sen bir daha iyilik yapma. Başkalarının özel hayatına karışma."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EVLENMEYE BAK (BİR MİRAS MESELESİ)
General FictionSize kendimi tanıtmanın zamanı geldi. Ben Nil. Yıllardır atanma mücadelesi veren edebiyat öğretmeni, ailenin tek işsizi, belki de en beceriksizi... Bugüne kadar ne atanma işlerinde ne de gönül işlerinde umduğumu buldum. Ablamın ve ağabeyimin başarıl...