Bölüm Şarkısı: Suzan Hacigarip ~Eklemedir Koca Konak
Son kez Yürek Ateşi! Bol bol yorumlarınızı bekliyorum, hakkıyla vedamızı edelim 🥹
Final: Güneşten Sevda ve Yürekte Bir Ateş
Beş Sene Sonra...
Göğe dönen gözler ve yüzünü okşayan bir rüzgâr. Seni sarıp sarmalayan ve saçlarına özgürlüğü sunan o rüzgâr... Göğe bakarken gözlerimizin kısılmasına sebep olan o ihtişamlı güneş ve onun önünü kapatıp biraz olsun soluklanman için an kollayan bulut. O hafif esen rüzgârın şıngırtısı ve yapraklara çarptıkça onların oynayışıydı kulaklarıma müzik olan. Ve işte bunların hepsi bir betimleme kazanacak hâle evrildiyse bu koca dünyanın içinde mutlu bir beden var demektir.
Siyah beyaz dünyamızda renkleri oluşturan şey bir kulun dünyaya karşı ve olan onca şeye rağmen mutlu olmasında gizliydi. Yüzümüz düştüğünde, gözlerimiz sulanıp göz bebeklerimiz titrediğinde, göğsüne bir bulut oturduğunda dünya anlamını yitirirdi. Güneş neden açmış, rüzgâr neden esmiş, ne diye gelip de saçımı savurmuş, insanlar neden mutlu, ben böyle acıdan kıvranırken geriye kalanlar neden tasasız... İşte aklımızı anca böyle olumsuz fikirler doldururdu. Peki ya mutlu olduğumuz da hiç öyle oluyor muydu? Asla! Tencerede pişen yemek, çıkan buharı, yolda yürüyen karınca ve cayır cayır yakan güneş bile anlam kazanırdı.
Çünkü hayat, mutlu olanlar için akmaya devam ederdi. Bu hayat seni mutsuz ettiyse o anın içinde sürünmeye mahkûmdun!
Hafifçe yüzümü okşayan rüzgâr, kızımın elbisesinin uçuşmasına sebep oluyordu ve bu da onun kahkahalarla koşturmasını sağlıyordu. Mihre artık beş yaşındaydı ve hiç olmadığı kadar şen bir hâle evrilmişti. Sürekli bıcır bıcır konuşuyor, sevimlilik yapıyor, kahkahalar atıyor ve çoğu zaman da olgun biriymiş gibi dibime oturup anlayışla yüzümü seviyordu. Işığın ta kendisiydi. İlgi bir an olsun üstünden çekilmiyordu çünkü dünyaya bir güneş olarak gözlerini açmıştı.
Sarı, uçları lüle lüle olan saçları o koşturdukça oradan oraya savruluyordu. Üzerinde de çok sevdiği beyaz elbisesi vardı. Papatyalarla süslenmişti elbisesi ve etekleri kabarıktı. Bunu ona Arjen aldığı için sürekli giyip babasını öyle karşılıyordu. Mihre'ye sevgini belli edecek ne verdiysen bin misliyle karşılık verirdi. Sevdiğini ve sevildiğini tasasızca karşısındakine hissettirirdi. Mavi gözleri irileşir ve ışıldayarak bakardı. Zaten o andan itibaren ne diyeceksen unutuverirdin. Sevimlilik en büyük kozuydu!
"Mihre, koşma anneciğim!" diye arkasından seslendim. Evin içerisine girmiş koridor boyunca koşturmaya devam etmişti. Ben de arkasından girmiştim çünkü yalnız kalınca her an başına her iş gelebilecek birisiydi. Bir de bu süreçle öyle rahat baş ediyordu ki bu olgunluğu karşısında dehşete düşüyordum. Düşüp yaralansa bile yere oturuyor ve yarısını ağlayarak üflüyordu. Biz yanına geldiğimizde de ağlasa dahi gülümseyerek bizi sakinleştirmeye çalışan o oluyordu. Bu yüzden ona bakarken hiç çocuk olamamış Arjen'i ve kendimi görüyordum. Doğuştan baş etme içgüdüsüyle dünyaya gelmiş gibiydi.
"Ama anne, koşmayı çok seviyorum. Saçlarım uçuşuyor ve eteklerim perde gibi havalanıyor." diye hevesle bana karşılık vermişti. "Düşmenden korkuyorum." Yumuşak karşılığım onun duraksamasına sebep olmuştu. "Sen yanımdasın, bir şey olmaz ki bana." Durduğu yerden büyük bir güvenle bana bakıyordu.
"Ben seni hep korurum ama sen de dikkat et olur mu?" Hemen hızlı hızlı kafasını sallayıp kaldığı yerden koşturmaya devam etmişti. Yüzümde bir tebessümle peşinden giderken bir anda odalardan birinin kapısı aralanmış ve Mihre sekerek o tarafa yönelmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yürek Ateşi
Romance[TAMAMLANDI] "Sen ki makamların en güzeli bir mahur beste, bense yüreğine düşmüş bir ateş parçası." dedi gözlerine yansımış aşkın iziyle adam. "Aşkın yürekte bir ateş, uğrunda yakmazsam bu kalbi Mardin bana dar olsun!" dedi kadın dik başlı bir tavır...