33. Bölüm 🍂

10.3K 793 274
                                    

Bölüm Şarkısı: Ahmet Kaya ~Dağlarda Kar Olsaydım

Yorumlarınızı eksik etmeyiniz, iyi okumalar!

Bölüm 33: Şu Yangında Har Olsaydım

Sahiden de her sonun bir başlangıcı varmış. Düştüğün yerde kalmıyormuşsun. Çünkü buna hayat izin vermiyormuş... Benim üzerime bir dağ yıkılmış da kalkmaya dermanım olmamıştı. Ta ki hayata tutunacak o dal bana uzatılana kadar...

Beyaz yorgan karnıma kadar çekilmişken yumuşak yastığa kafam yaslı bir şekilde tavana bakıyordum. Yaşam enerjim çekilmiş de ölüme terk edilmiş gibi hissediyordum. Esasen girdiğim o morgdan sonra yanan tek mumum bana bir aydınlık sunmuştu fakat hâlâ tam anlamıyla mutlu değildim. Sevdiğim adam kayıpken sırf o ölü beden ona ait değil diye mutlu olamıyordum. Kalbimdeki ışık şu an nefes almama yardım etse de huzurla soluklanmama izin vermiyordu. Işığım vardı ama yolun sonunu görmeme yaramıyordu ve yolun sonunda ne olduğunu bilmemek korkutuyordu beni. Bugün yaşadığım korku gerçeğe mi dönecekti yoksa Arjen çıkıp gelecek miydi bilmiyordum ne yazık ki.

O morgdaki kişinin Arjen olmadığını anladığım vakit yaşadığım stresin ardından gelen rahatlıkla bayılvermiştim. Sonrası ise benim için silik bir anıdan ibaretti. Birkaç testten ve tahlilden sonra öylece gözümü dikmiş bomboş hislerle tavana bakıyordum. Ne hissetmem gerektiğini bile bilemez hâldeydim. Aklımda sadece Arjen'in nasıl olduğu dolanıp duruyordu. İyi miydi, yaşıyor muydu, belki de biri yardımcı olmuşdur? Bilmiyordum ve belirsizlik beni kahrediyordu.

Hastanede olduğumuzu diğerleri bilmezken Murat da koltuğa oturmuş öylece yeri izliyordu. Elinden hiçbir şeyin gelmiyor olması onu delirtiyordu. Çocukluktan beridir dostlardı ve ikisi de birbirini kardeş gibi görüyordu. Araya ülkeler dahi girse bağları bir an olsun kopmamıştı ve şimdi onun da benim gibi cesedini görmeye gelmesi acı bir olaydı. Üstelik onun olmadığına sevinememişti bile çünkü aynı belirsizlik hissi onu da mahvediyordu.

Sessizliğin doğurduğu yalnızlık hissiyatıyla baş etmeye çalışırken kapı çalınmış ve saniyeler sonra doktor, yanında hemşireyle birlikte içeriye girmişti. "Nasılsınız Mahur Hanım?" Sevecen ses tonuyla konuşan kadına karşı yalnızca "iyiyim." diyebilmiştim. Oysaki nasıl hissetmem gerektiğini bile bilmiyordum. Beynimin içinde büyük bir savaş vardı ve o savaştan yara almakla kalmamış enkaz altında da kalmıştım.

"O hâlde vereceğim mutlu haber sizi daha da iyi edecek." Ne demek istediğini anlamadığım için kaşlarım istemsizce çatılmıştı. "Dört haftalık hamilesiniz, tebrikler!" Gülen yüzüyle ve neşesiyle şakırken donmuş bir ifadeyle yüzüne bakıyordum ben de. "Nasıl?" Onca vakittir yalnızca bunun hayalini kurarken buluyordum kendimi. Benim ve Arjen'in birleşiminden dünyaya gelecek bir çocuğun hayaliyle kalbim çarpıyordu. Onun varlığını hissettiğim ilk an koşa koşa Arjen'in yanına gideceğimi ve bu mutlu haberi vereceğini düşlemiştim. Şimdi bulunan cesedinin ona mı ait yoksa hâlâ yaşıyor mu diye öğrenmeye geldiğim hastanede onsuz öğrenmiştim. Üstelik bu haberi ona verebilecek miydim bu bile belirsizdi.

Doktor tatlı diliyle bilgilendirmesini yapıp çıkarken bile ben ruhum çekilmiş gibi kahverengi kapıya bakıyordum. İçimde bir kıpırtı vardı ve onun varlığı için sahiden de mutlu olmuştum ama Arjen'in olmadığı bir dünyayı hayal edince doyasıya mutlu olmayı kendime hak görmüyordum.

Ağır bir şekilde ilk önce bakışlarımı ardından da kafamı Murat'a doğru çevirdim. Merakla ve şaşkınlıkla bana bakıyordu. Benden bir tepki görmek istiyordu belli ki. "Hiç kimse bu bebeğin varlığını bilmeyecek." demiştim donuk bir ses tonuyla. Benden bunu beklemeyen Murat'ın ise kaşları havalanmıştı.

Yürek Ateşi Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin