Sahil şeridi boyunca yürüdük.Denizin kıyısında ilerlerken, dalgaların sesi bile gerginliğimizi alamıyordu. Sahra'nın gitmemizi istediği yer, ıssız bir yerdi ve bu endişemi bin kat daha arttırıyordu.
Sonunda istenilen yere gelmiştik.İkimiz de suskunduk. Kurbanlık koyunlar gibi buraya geldiğimize inanamıyordum! Ama başka şansımız yoktu. Güneş...Şu an ne durumdaydı? O sürmeli gözlerine yeniden bakabilmek için her şeyi yapardım.
Derken denizin üzerinde bize doğru hızla bir şey yaklaşmaya başladı. O kadar hızlıydı ki arkasından sıçrayan sular, bir gayzerden fışkırıyormuş gibi gözüküyordu. Deniz yan gözle bana baktı.
-Sanırım geldiler...Aras...Bu işten sağ kurtulamazsak...Sana yaptıklarım için pişman olduğumu bilmeni isterim.
Denizden esen bir rüzgar ikimizin de suratını yalarken söylediklerine yalnızca gülümsedim.Bunları unutalı çok olmuştu. Denizin değiştiğini kendi gözlerimle görmüştüm.
-Biliyorum, daha fazla pişman olma.Dedim sadece.Ve cümlem biter bitmez hız teknesi çoktan dibimizde bitmişti.İçinden iri yarı iki adam çıktı.Onları yormamak adına ayaklarımızı ıslatarak onlara ilerledik.İkimize de kelepçe takmışlardı.Sanki denizin ortasında kaçabilirdik!
Tekne hızla suyun üstünde kayarken, adamlar kendi arasında konuşuyorlardı.
-Şansları yaver giderse, Sahra Hanım onları sadece hadım eder.
Diğer adam bu yoruma seslice gülmüştü fakat sonra konuştuğunda sesi yeterince ciddiydi.
-En son o kadar öfkeliydi ki, çok korktum.En son bu kadar öfkelendiğinde biri ölmüştü.
Onların bu iç açıcı sohbetine daha fazla doyum olmayacağından dinlemeyi kestim.Onun yerine ufka baktım.Ufuk koyu, lacivert bir çizgi gibi görünüyordu.Genelde umut edebilmek için ufka bakılırdı.Veya mutlu bir filmin sonunda, güneş eriyen bir yumurta sarısı gibi o çizgide kaybolurdu.Fakat bitiş çizgisi orasıysa, filmin sonu ne olursa olsun, iyi bitecek gibi durmuyordu.
Tekne yavaşladığında ve bizi neredeyse savurarak durduğunda, küçük bir kayalıktaydık. Kayalığın ortasında bir deniz feneri vardı ve haline bakılırsa uzun süredir kullanılmıyor gibiydi.Adamlar tarafından itilip kakılarak ilerletildik. Onlara küfretmek istiyordum ama sadece Güneş'i görebilmek için susuyordum.Fenerin basamaklarını çıkarken neyle karşılaşacağımı bilmiyordum.Fakat bizi ne bekliyorsa son katta olmalıydı.
Bacaklarım tırmanmaktan yorulmuşken son kata geldik.Oda yuvarlaktı ve fener sistemi kocaman bir şekilde odanın ortasını kaplıyordu.Yine de...
Gözlerimi görüntünün dehşetiyle kocaman açtım.Bu korkunçtu!Güneş...
-Güneş! Diye bağırdım zavallıca.Güçsüz olmaktan nefret ediyordum. Fener makinesi sadece Güneş için değiştirilmiş gibi gözüküyordu. Güneş'in yarı çıplak ve yaralı bedeni makinaya bağlanmıştı ve her yerinden kızıl kan akıyordu.O güzel vücudunu harap etmişlerdi. O güzel, koyu gözleri morluklar içindeydi.Baygındı.
Deniz de benle birlikte bağırmıştı.
-Sizi cani herifler! Hepinizi...Hepinizi öldüreceğim!
Ben Güneş'e atılmaya kalkarken çoktan kuvvetli kollar bana engel olmuştu ve Deniz de aynı şeyi yapmaya kalktığında engellenmişti.Gözlerinde eskiyi hatırlatan deli bir parıltı vardı.
-O kaltak nerede! Diye bağırdım ona ulaşamayacağımı anlayarak.Sesim çatlamıştı.Bir süre devam eden sessizliği Sahra'nın eğlenir gibi çıkan sesi bozdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ARAF(Tamamlandı)
Teen FictionTerkedilmişlik, hayatta kalmak için ödenen bedeller ve bolca mizahla başlayan bir aşk... Fark edilmemesi imkansız, aralarında yaşlar ve sosyal sınıflar olmasına rağmen, tensel bir çekim... Entrikalar, şehvet ve aşk oyunları. Araf'takilerin hikayesi...