11. Bölüm: "Dolunay Gecesi"

490 86 22
                                    

"Zihnim bana oyun oynuyor gibiydi, ama şu anki gerçeklik o kadar çok yüzüme vuruyordu ki reddemiyordum."

***

Belgin'le olan kamp maceramızdan bu yana iki gün geçmişti. Yine üzerimde garip bir huzursuzluk vardı. Ormanda yaşadıklarını unutmaya çalışsam da bir şekilde zihnime kazınmış durumdaydılar. Ağaçların arasında bana bakan kurdu, zihnim tekrar tekrar canlandırıyordu.

Tek iyi gelişme doktor kontrolünden sonra ayağımın acısının hafiflemesiydi. Ayağımın üstüne dikkatli basmaya çalışıyordum. Tıpkı şimdi okulda yürürken dikkat ettiğim gibi.

Fakültenin içine girdiğimde ise koridorlardaki hareketlilik yaşadıklarımı biraz olsun zihnimden uzaklaşmamı sağlamıştı. Bugün üç dersim vardı. Daha sonra ise herhangi bir planım yoktu.

Dersler oldukça yoğundu, ama bir şekilde vakit de çabucak geçiyordu.

Koridorda hızla ilerlerken, Belgin'in mesajını gördüm. "Kafamızı dağıtmamız gerek." diye yazmışdı. Teker teker okurken, bir yandan da doğruca kafamda ne yapabileceğimi düşünüyordum. Seçmeli derslerimiz farklı olduğu için o şu an derste olmalıydı.

Birkaç saniye düşündükten sonra, cevabımı yazdım. "Evet, bir şeyler yapalım. Dersler bitsin, buluştuğumuzda ne yapacağımıza karar veririz."

Belgin'in bir şeyler yapma teklifi, kafamı dağıtmak için güzel bir fırsat gibi görünüyordu. Çok uzun zaman geçmeden mesajıma cevap gelmişti.

"Tamam o zaman, çıkışta haberleşiriz." diye yazmıştı. Ben de telefonu cebime koyarak dersimin olduğu sınıfa ilerledim ve dört gözle derslerin bitmesini bekledim.

Aradan geçen saatlerin sonunda tüm derslerimin bitmesiyle derin bir nefes alarak fakülteden çıkıp kampüsün dışına adım attım. Akşam ne yapacağımızı henüz bilmiyorduk ama birlikte bir şeyler yapmak, biraz vakit geçirmek iyi bir fikir gibiydi. Şu anda başka bir şeye odaklanmak, zihnimi başka bir yöne çekmek ihtiyacı hissediyordum.

"Dışarıdayım, seni bekliyorum." mesaj atıp arkadaşımı beklemeye başladım.

Birkaç dakika beklemenin ardından Belgin yanıma geldi. Beni görür görmez gülümsemişti. "Hadi, bir kahve içelim. Beynimiz iyice sulandı bugün."

"Olur." dedim. "Hangi kafeye gidelim?"

"Şu köşedeki yeni kafeye gidelim mi? Geçen hafta açılmış. Hem biraz değişiklik olur."

Başımı sallayarak teklifini onayladım. Belgin'le yan yana yürürken günün yorgunluğunu biraz olsun üzerimden attığımı hissediyordum. Fakülte kalabalığından uzaklaşmak ve kafamı dağıtmak için bundan daha iyi bir fırsat olamazdı.

Kafeye vardığımızda içerisi hafif doluydu ama köşede sakin bir masa bulmayı başardık. Oturur oturmaz Belgin menüyü eline aldı ve gözlerini kocaman açarak heyecanla bana döndü. "Ay, burada soğuk latteye ek olarak vanilyalı şurup koyuyorlarmış! Denemeliyim."

Siparişlerimizi verdikten sonra masaya yaslanıp çantamdan telefonumu çıkardım. Fakat Belgin hemen konuşmaya başladı. "Dün gece yurtta uluma sesleri duydum. Sen de duydun mu? Kampa gittiğimizden beri galiba hayvan sesleri bilinçaltıma işlendi."

"Muhtemelen ormana yakın yaşadığımız için duymuş olmalısın." dediğimde haklısın der gibi başını salladı.

Belgin kahvesinden bir yudum alıp derin bir nefes verdi. "Sana bir şey soracağım." dedi. Gözleri menünün üzerinde geziniyordu ama dikkatini toplayamadığı belliydi.

YIRTICI GÖZLERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin