Görmeyi beklediğim sahne kesinlikle bu değildi. Kağan denen piç ve Mine kaltağı benim kapıyı açmamla panikle birbirlerinden ayrılmış bana bakıyorlardı. İçerisi karanlıktı kabul ama o yellozun sarı saçlarını buradan görüyordum. Onlar beni görebiliyor muydu bilmiyorum ama kapıyı çat diye kapattım. Barış için üzülüyordum. Hemde çok üzülüyordum. Sanki her şey üst üste geliyordu. Kafamı dağıtmaya ihtiyacım vardı. İlk defa okulu kırmak istedim. Sınıfa girip Barış'ın o mutlu suratını görünce içime sancılar giriyordu. Barış'a söylemediğim her dakika sanki kardeşliğimize ihanet ediyormuşum gibi hissediyordum. Çantamı aldım ve ona görünmeden okuldan çıktım. Bu ders son dersti zaten. Eve dönüşte de birinin telefonundan Barış'ı arardım. Yürümek beni rahatlatan değil yoran bir işlemdi. Beni rahatlatan şey ise bilgisayarlardı. Okula gelirken gördüğüm internet kafeye gitmeye karar verdim. Çünkü bu saatte eve gitmem riskliydi. İnternet kafeye girdiğimde birçok göz bana çevrildi. Çünkü burada vakit geçirenlerin hepsi erkeklerdi ve bakışlarından fazla kızın buraya uğramadığından emin olmuştum. Ne yapacağımı ilk başta bilemedim çünkü genelde hayalet rolü yapıyordum. Yani fark edilmezdim bile. Sonra kıvırcık saçlı yeşil gözlü abim kadar olmasada biraz kaslı bir çocuk
"nasıl yardımcı olabilirim?" diye sordu.
"bilgisayar."
"bilgisayar?"
"şey. Bilgisayara ihtiyacım var. Bir saatliğine. Kafa dağıtmak istiyorum da. Burada vakit geçirebilirim diye umuyordum." Çocuk güldü.
"evet tabi. Şöyle gel." Dedi ve beni bir yere doğru götürdü. Etrafimdekiler bana bakmayı sürdürüyordu. Beni boş bir bilgisayarın önüne getirdiğinde
"barbie oyunlarını açmayı biliyor musun?" diye sordu. Bu b-bu ifadeyi biliyordum. Alay ediyordu. Sinirlenmiştim.
"ha ha ha! Bay dalga geçen yine çok komik. Bana baksana sen? Sen beni çocuk mu sandın? Ben o senin düşündüğün barbie prensesi değilim tamam mı? Ayrıca bu bilgisayarın benim katagorime uyduğumu ne biliyorsun?"
"tamam. Tamam. Sakin ol prenses. Neymiş ki senin kategorin?" oradaki prenses de bana gönderme olduğunu anlayabilecek kadar zekiydim ama şimdilik bunu umursamadım.
"linux tabanlı bir bilgisayar arıyorum." Suratında ki alay ifadesi silindi. Linux'un ne olduğunu biliyor olmalı. Tek kaşını kaldırdı.
"linux'u ne yapacaksın ki sen?"
"bu parmakların neler yapabildiğini bilsen şaşarsın. Şimdi söyle bakalım. Var mı yok mu?" sanırım ilgisini çekmiştim.
"sadece bir tane var ama onu da genellikle buranın sahibi kullanıyor. Kullanıma açık olduğu için şanslısın. Gel benimle." Deyince peşine düştüm. Beni götrüdüğü yer salonun en sonundaki bilgisayardı. Onu açtı. Sandalyeye geçtim. Linux tabanlı bilgisayarlar kod yazmak için uygun olan bilgisayarlardı. Windows kendi kodlarına sahip olduğu için onu o kadar kolay ele geçiremiyordunuz. Bunu hareket ettirmesi daha kolaydı. Komut ekranını açıp kodları girmeye başladım. Eğer o adamı yakalayacaksam kim olduğunu bulmalı ve o kişiyi hacklemeliydim ama daha önce birini hiç hacklememiştim. Az önce benimle dalga geçen çocuğu gözüme kestirdim.
"bakar mısın?" diye seslendim. Sırıtarak yanıma geldi.
"ne o barbi oyunlarını açamadın mı?" bu sinir bozucu lafını görmezden gelerek elimi uzattım ve
"ben Toprak ya sen?" dedim. Bunu beklemiyordu. Şaşırdı. Sonra elini uzattı.
"b-ben Çağlar."
"tanıştığıma memnun oldum Çağlar. Çok tanıdık geliyorsun. Soyadın neydi?"
"Görün. Çağlar Görün." Düşünüyormuş gibi yaptım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KÜÇÜK AJAN BÜYÜK OLAY
Teen FictionÖlümüne sakar bir ergen. Hayır gerçekten öyle. Neden mi? Çünkü onun yaptığı ufak bir sakarlık ölümcül bir anlaşmaya yol açıyor. Sadece sakar, zeki, sessiz ve bilgisayarlar dışında kimseyle iletişimi olmayan kızımız daha fazlası olmaya zorlanacak. ...