(multimedia Çağlar)
Alarmsız uyanmak alışkanlık oluyordu sanırım. Bugün de alarmsız uyanmıştım ama dünden farklı olarak bugün bunun sebebini biliyordum. Tüm gece düşünmekten uyuyamamıştım bile. Yerimden kalkıp duşa girdim. Sonra odama dönüp formamı giyindim. Dün gece Çağrı'ya Barış'ın benimle geldiği şartını koştuktan sonra Çağrı ne kabul etmişti ne de itiraz etmişti. Bunu bugün emniyet müdürlüğünde konuşacaktık. Gergindim. Ya kabul etmezlerse? Off. Telefon konuşmasından sonra telefonu şarja takmıştım çünkü bugün belki ihtiyaç duyabilirdim. Telefonu şarjdan çıkarıp çantama atacaktım ki mesaj geldiğini gördüm. Açtım.
Mesaj Çağlar'dandı.
Çağlar'la üç gündür falan görüşmüyorduk.
"günaydın prenses. Bugün okul çıkışı işin var mı?" maalesef işim vardı ve ne kadar süreceğini bilmiyordum.
"günaydın. Ufak bir işim var. Ne zaman biter bilmiyorum." Telefonu çantama attım. Odadan Barış'la aynı anda çıktık. İkimizde de aynı bakış vardı ve gözlerinin altındaki halkalardan onun da uyumadığını anlayabiliyordum. Ben bakışlarımı iyi kullanıyordum ama Barış'ta kaşlarını iyi kullanıyordu. Yani birbirimize bakarak anlaşabiliyorduk. Tek kelime etmeden az önce hem günaydınlaştık hem de hala o meseleyi düşündüğümüzü konuşmuştuk. Allah'ım ne yetenekli kardeşleriz öyle! Yan yana merdivenden indik ve aynı anda mutfağa girdik. Aynı anda masanın etrafını dolandık ve aynı anda sandalyelerimizi çekip oturduk. Surat ifadelerimiz aynıydı ve bu bizimkilerin de dikkatini çekmişti. Annem katmakta olduğu çayı katmadı. Babamda gazetesinin üzerinden bakışlarını ikimize fırlatıyordu. Babam
"size ne oluyor böyle?" diye sordu. Barış'la bir birimize baktık ve aynı anda
"hiç." Dedik. Bu planlayarak yaptığımız bir şey değildi ama şuan aynı şeyleri yaşıyorduk. İkiz gibiydik. İkimizde gergindik ve bu polis merkezine gidene kadarda biteceğe benzemiyordu. Bizimkilerin bize attıkları laflara cevap vermeyerek organize olmuş bir biçimde kahvaltımızı yaptık. Evden çıktık. Arabaya binerken yine kapımı Barış açtı. Ben bindim ve ardımdan Barış bindi. Arabayı çalıştırdı. Barış arabanın içindeki sessizliği bozan kişiydi.
"sence kabul edecekler mi?"
"hiç bilmiyorum."
"ya etmezlerse?"
"o zaman sanırım tek ben gidiyorum."
"hayır, bende geliyorum!"
"buna ben karar vermiyorum bana ne kızıyorsun ya?"
"onları ikna edebilecek kişi sensin çünkü."
"Barış ben her şeyi yapabilme yetisine sahip değilim biliyorsun değil mi?"
"sahipsin."
"değilim."
"sahipsin."
"kapa çeneni."
"sen kapa."
"hayır sen."
"tamam aynı anda." İkimizde susmuştuk. Bunu neden yaptık bilmiyorum. Amaç haklı çıkmaktı ama birbirimizi susturmuştuk. Barış gülmeye başladı. Bende dayanamayıp güldüm.
"Toprak ne yapıyoruz biz ya?"
"ne bileyim ya? Saçmaladık yine."
"her zaman ki gibi." Okula geldiğimizde Barış yine dışarıya park etti ve kapımı açtı. Okula girip sıraya durduk. Bugün Barış arkadaşlarının yanına gitmek yerine benim yanımda kalmayı seçmişti. Bu tabi ki de benim hoşuma gidiyor. Eğer başarabilirsek ikimizde buradan kurtuluyorduk. Mine'yle Barış göz göze geldiler ve Barış'ı tutup kendime çevirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KÜÇÜK AJAN BÜYÜK OLAY
Teen FictionÖlümüne sakar bir ergen. Hayır gerçekten öyle. Neden mi? Çünkü onun yaptığı ufak bir sakarlık ölümcül bir anlaşmaya yol açıyor. Sadece sakar, zeki, sessiz ve bilgisayarlar dışında kimseyle iletişimi olmayan kızımız daha fazlası olmaya zorlanacak. ...