BÖLÜM-26

15 1 3
                                    

26-

"Toprak çok özür dilerim. Seni öpmemin seni üzeceğini düşünemedim. Çok özür dilerim." Karşımda gerçekten pişman bakışlarla gözlerimin içine bakmaya çalışan bir Mete vardı. Beni ne sanıyordu acaba? Gelip geçenin öpüp gittiği biri gibi mi duruyordum? Çatallı sesimle

"bunu neden yaptın?" diye sordum. Çağlar'ı düşündükçe kalbim sıkışıyordu. Mete'nin dudaklarının dudaklarıma değdiği andan itibaren içimdeki suçluluk duygusu katlanarak artmıştı. Çağlar'ın bunu görmüş olsaydı kalbini nasıl acıtabileceğini düşündükçe benim canım daha çok yanıyordu. Çünkü biz sevgili değilken başka bir kızın onu öptüğünü gördüğümde kalbime giren sızıyı anımsadım.

Biz şuan sevgiliydik ve ona ihanet ettim. Mete'yi ben öpmedim belki ama onu itemedim. Geri de çekilemedim. Şuan kızıp fırtınalar estirmem gerekiyordu ama bunu da yapamıyordum. Şuan tek istediğim Çağlar'a gidip bağıra bağıra omzunda ağlamak ve beni affetmesini istemekti. Mete mahcup bakışlarla diyeceği şeyleri toparlamaya çalışan bir hali vardı.

"be-ben görmek istedim." dedi. Hiç açıklayıcı bir cümle değildi.

"bunu açıklayamıyorum! Şuana kadar kimse hakkında böyle hissetmemiştim. Bana farklı hissettiriyorsun. Diğer insanlara buz kütlesiyken sana gelince arada ne buz kalıyor ne soğuk. Ne ara bu hale geldiğimi de bilmiyorum. Etrafımdaki kimsede beni seni tanıdığın gibi tanıyamadı hiç. Ne de benim için bu kadar savaştı. Hayatımda hiçbir kızdan hoşlanmadım inan bana hem de hiç ama seninle konuşurken içimdeki bir boşluk doluyormuş gibi hissediyorum. Bir kıza hiç aşk veya hoşlantı duymadığım için bunun onlardan biri olduğundan emin olmak istedim. Seni öpersem sana karşı ne hissettiğimi anlarım belki diye düşündüm. Seni üzebileceğim aklıma gelmedi."

Duyduklarıma inanmakta zorlanıyor, algılayabildikçe sinirleniyordum. Boyumun bir miktar kısa geldiği bar taburesinden hışımla indim. Elimi yüzüne sallayarak sert bir şekilde konuşmaya başladım.

"ulan gerizekalı! Diğer insanlar gibi konuşarak anlayamadın mı bunu? Beni o kadar düşünmüyorsun ki! Belki bu kızın sevgilisi vardır demedin mi hiç? Hadi onu geçtim. Hiç demedin mi bu kız benim çok yakın arkadaşımsa, böyle yaparak onu kaybedebilirim demedin mi?" surat ifadesinin aldığı şekilden düşünmediğini görüyordum. Hem de hiç aklının ucundan bile geçmemişti.

"sevgilin mi var?" diye sordu.

"evet. Sevgilim var. Tabi bu yaşanandan sonra hala benimle sevgili olmak isteyecek mi bilmiyorum." cümlenin sonuna doğru sesim titremişti.

"ben özür dilerim. Sevgiline söylemek zorunda değilsin. Ben de kimseye söylemem. Böylece öğrenmez."

"ben ona yalan söyleyemem. Birine kalbimi veriyorsam karşımdakinin bana dürüst olmasına ihtiyacım var. Dolayısıyla ben de dürüst olmalıyım."

"tamam. Ben konuşurum gerekirse."

"Allah aşkına sen konuşma. Senden nefret ediyor."

"beni tanıyor mu?"

"tanıyor. En son benimle yattığın yalanını tüm okula duyurduğunda zaten yeterince aramız bozulmuştu. O zamandan beri de senden nefret ediyor." Alt dudağını ısırarak canı acımış gibi yüzünü buruşturdu.

"neden hala benimle konuştuğunu bile bilmiyorum. Sana bilmediğim daha ne zararlar verdim acaba?" Kafamı iki yana salladım. Ellerimin tersiyle yüzümdeki yaşları sertçe sildim.

"doğru söylüyorsun ya. Neden seninle konuşuyorum ki hala acaba?" deyip tezgâha bıraktığım çantamı hızla çektim. Çantanın sapı bardağa takıldığından bardağı da beraberinde sürüklemişti. Bardak yere düşüp parçalandığında yanaklarımın kızardığından yüzde yüz emindim ama arkama bile bakmadan merdivenlere doğru yöneldim.

KÜÇÜK AJAN BÜYÜK OLAYHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin