Kızlar tuvaleti şansıma boştu ve içeri girer girmez gözyaşlarımı serbest bıraktım. Makyajımın akacak olması aklıma gelince kafamı yukarı kaldırıp gözlerime doğru üfledim.
Daha önce hiç rimelimin akıp akmayacağını düşünmem gerekmemişti. Hayat çok acayip.
Aynaya bakıp kendime sinirlendim. Ne için ağlıyorum ki ben? Çağlar beni yanlış anladı diye mi?
İlişkimizden önce ve ilişkimizde bile zaten hep aslını bilmeden ya da bilmek istemeden yargılardı. Beni bu yüzden kırmıştı.
Üstelik Mete'yi ben öpmedim bile. Çağlar'dan bunu aşmasını bekleyemem belki ama değiştirebileceğim bir şey yokken kendimi üzmem gerekmiyor. Başımda bu kadar şey varken kendime bunu yapmama gerek yok. Neden akışına bırakmıyorum ki?
Duvara takılı peçete mekanizmasından peçete koparıp akan yaşları sildim. Makyajımda hasar yoktu. Sadece gözlerimin kırmızılığından ağladığım belli oluyordu ama neyse.
Tuvalet kabinine girdim. İşimi halledip üzerimi toplarken içeri girmiş olan kızların konuşmaları dikkatimi çekti.
"inanamıyorum ya. Kız bir de güzel olsa içim yanmayacak. Mete'nin gidip yeni gelen kıza aşık olmasına inanamıyorum." Çirkin olan kız bendim sanırım. Başka yeni gelen kız yoktu çünkü okulda.
"evet, ben de. Başak bile ondan daha güzel bir kız."
"ben zaten onları beraber sanıyordum."
"hayır. Başak öyle göstermeye çalışıyor ama Mete'nin hiç ilgisi yok. Bu kızda ne buluyor anlamıyorum?" O kadar mı kötüyüm ya? Ne varmış halimde? Sinirlendim resmen. Hala bir ay önceki Mete'nin yatma imalarının dedikodusunu yaptıklarına inanamıyorum. Başka işleri güçleri yok mu bunların?
Kapının bana çarpmayacağını bildiğim bir açıya geçip sertçe kapıyı açtım. Havalı bir giriş yapmak isterken sakarlığımla rezil olmak istemiyordum. Kızların suratını küçümser bakışlarla süzdüm. Kimseyi küçümsemek gibi bir huyum yoktu. Ancak karşımdaki insanlar zaten beni küçük görüyordu. Hiçbir şey söylemeden ellerimi yıkamaya başladım.
"konuşun kızlar. Ben varım diye çekinmeyin. Sizi de anlıyorum. Sizin gibi çaresiz insanların tek yapabildiği şey konuşmaktır. Malum başka bir şey beceremezler çünkü." Bana kötü bakışlar attıktan sonra kahverengi saçlı kız bana bir şey demek için ağzını açtığı sırada kapı yumruklanma sesi ve haykırılan adım tarafından kız niyetlendiği cümleyi söyleyemedi. İçerideki üç kişilik nüfus olarak kapıya döndük.
"Toprak! İçeride olduğunu biliyorum. Çık dışarı konuşmamız gerek!" otomatik olarak kaşlarım çatıldı. Çünkü sanki içeride saklanıyormuşum gibi davranıyordu. İçeride olduğumu inkar etmemiştim ki?
"Toprak!" diye bağırınca sinirle bir peçete daha koparıp elimi kuruladıktan sonra peçeteyi çöpe atıp kapıyı açtım.
"ne bağırıyorsun be? Sanki sonsuza kadar içeride kalacağım?"
"konuşmamız lazım!" dedi. Neden bu kadar sinirli olduğunu anlamıyor, anlayamıyordum.
"vay canına! Bu kadar heyecanlanacağını bilseydim konuşmayı daha önce öğretirdim sana." Bana gözlerini kısarak baktı. Kısa bir süre için bakışları, arkamdaki benim de üzerimde hissettiğim bakışların sahibi olan kızlara döndü. Sonra tekrar gözlerimin içine bakmaya başladı. Kafasında ne düşündüğünü anlayamayacağım kadar hızlı düşünce değiştiriyordu.
"söyle ne diyeceksen?" dedim. Belimden tutup beni kendine çekmesiyle bir anda beni öpmesi bir olmuştu. Ne düşüneceğimi ne yapacağımı bilemez halde oraya çakılı kaldım. Yapacağını düşündüğüm şeyler arasında bu yoktu. Bu benim için o kadar tahmin edilemezdi ki ellerim bile iki yanda açık nereye dokunacağını bilemez halde havada kalmıştı. Neyse ki çok sürmeden yavaşça benden ayrıldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KÜÇÜK AJAN BÜYÜK OLAY
Teen FictionÖlümüne sakar bir ergen. Hayır gerçekten öyle. Neden mi? Çünkü onun yaptığı ufak bir sakarlık ölümcül bir anlaşmaya yol açıyor. Sadece sakar, zeki, sessiz ve bilgisayarlar dışında kimseyle iletişimi olmayan kızımız daha fazlası olmaya zorlanacak. ...