BÖLÜM-14

222 18 2
                                    

(multimedia barış) 

Çağlar'ın burada ne yaptığı ayrı bir soru işareti benim birazdan ne yapacağım ise ayrı bir soru işaretiydi. Benim burada ne yaptığımı anlamaya çalışıyordu. Bende ondan farklı sayılmazdım ama birden çocuğu hacklediğim gün aklıma geldi. Sonra okuduğu okulun ismi... Harika. Başka okul yokmuş gibi buradaydık. İkimizde göz göze. Barış arkasını dönmüş benim neden gitmediğimi anlamaya çalışıyordu. Ona Çağlar'ı işaret ettim. Bakınca küfür mırıldandı.

"ne olacak şimdi?"

"konuşacağım." Deyip yanına ilerlemeye başladım. Yanına geldiğimde

"Toprak burada ne yapıyorsun?" diye ilk soruyu o sordu. O an ona her şeyi anlatmak ve anlatmamak arasında kaldım. Çağlar'a güveniyordum ama Çağrı'ya sormam lazım. Çağlar'a sarılır gibi yaptım. Yani aslında baya sarıldım ama amacım o değildi. Kulağına doğru yetişebildiğim kadar

"benim neden burada olduğumla ilgili bir şey çaktırma. Sadece Antalya'dan geliyormuşum gibi yap."

"ne?" sırıtarak dişlerimin arasından

"sonra açıklayacağım. Sen yap." Dedim. Koluna girip Barış'a gelmesini işaret ettim. Merdivenlerden inerken Çağlar'ın kaşları hala çatıktı. Çağlar'a oyun oynamak bir seçenek değil. Çünkü çocuk benim evime kadar girdi ve bizim Antalya'dan gelmediğimizi biliyor. Yani benimle ilgili mutlaka bir şeyler duyar ve anlam veremeyip bir şeyler ortaya çıkarmasındansa bunun olması benim için daha iyiydi. Yemekhaneye girdiğimde bizim okulun ki gibi bir yemekhane olmadığını fark ettim. Burası daha çok bir kafe tarzındaydı. Ben yine bir şeyler yemek istemiyordum ama Barış bir şeyler aldı. Çağlar hala açıklama bekliyordu. Barış geldiğinde o ikisini yalnız bırakıp bahçeye çıktım. Çağrı'yı aramam gerekiyordu. Çıkarıp numarasını tuşladım. En az altı kere aradım ama birini bile açmamıştı. Ee ne yapayı artık, Çağlar akşama kadar bekleyecek.

Yemek haneye girip bizimkilerin yanına gittim. İkisi hiçbir şey konuşmuyordu. Çağlar'a

"sen bir şey yemiyor musun?" diye sordum.

"merakım ağır basıyor." Sandalyeyi çekip yanına oturdum. Kulağına eğildim.

"neler olduğunu anlatacağım ama önce birilerinden izin almam gerekiyor. İzin alana kadar benimle her zaman ki gibi konuşamaz mısın?" bana baktı. Ona en masum kedi bakışlarımdan attım. İkna edici bakışlarım da diyebiliriz. Maviş gözlerini gözlerimden kaçırınca, pes ettiğini anladım. Bana her zamanki gülümsemesinden attı.

"sadece şuna cevap ver. Aynı okulda mı okuyoruz artık?" kıkırdadım. Sanki hayır desem üzülecek.

"evet. Sanırım." Güldü.

"desene okulu başımıza yıkacaksın."

"yaaa!" omzuna yumruğumu geçirdim. Gülerek yerinden kalktı ve yemek alınan yere ilerledi. Barış hala gülüyordu.

"ya gülmesene!"

"ne var? Çocuk gayet normal bir şey söyledi." Gözlerimi devirdim ve kafamı diğer masalara çevirdim. Aslında aradığım masa Mete'ninkiydi. Onu bulduğum anda gözlerimiz buluştu. Bu da demek oluyor ki zaten beni izliyordu. Bende ona bakmaya devam ediyordum. Gözlerini ilk çeken o oldu. Ağzına patates attı ve ben psikopat gibi onun yemek yemesini izliyordum. Ondan gözlerimi çekmeme sebep olan şey Çağlar'ın

"bana ondan etkilendiğini söyleme." Deyişiydi. Gözlerimi Mete'den alıp Çağlar'a bıraktım.

"efendim?" bana attığı bakış barizdi. Mete'yi diyordu.

KÜÇÜK AJAN BÜYÜK OLAYHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin