(multimediada Mete var.)
Gözlerimi gözlerinden çektim. Bu ciddiyetten kurtulmanın bir yolu olmalıydı. Benimle uzun bir konuşma yapmıştı ve cevap vermem gerekiyordu. Ancak ne tarz bir cevap vereceğim hakkında çok bir fikrim yoktu. Dedikleri kafamda dolanıp durdu.
'Benimle yakınlaşmak istediğinin farkındayım ama bunu neden yaptığını anlamıyorum.' Bunun üzerinden yürümeliydim belki de.
"ben bulmaca değilim Mete. Beni çözmeye ihtiyacın yok ama illa çözeceğim diyorsan da sana yardımcı olayım. Sadece arkadaşın olmaya çalışıyorum. Galiba senin tabirinle 'kim olduğunu bilen' insanlar sana hep bir çıkar doğrultusunda yaklaşmış. Gerçekten arkadaş olmanın ne olduğunu bile unutmuşsun. Bana ne inanmak ne de güvenmek zorundasın. Ne benim sana ihtiyacım var ne de senin bana. Beni istemezsen rahatlıkla giderim. Çünkü neden gitmeyeyim?" tek kaşını kaldırmış bana bakıyordu. Dediklerimi düşünüyor olsa gerek. Dediklerimi ciddiye alıp gitmeye karar verirse boku yerdim. Tamamen. Çağrı beni öldürürdü. Baş komiser de ama en çok Çağrı öldürür beni. Allah'ım. Yusuf yusuf olmuştum ve bunu yansıtmamak için bütün hücrelerimi kullanıyordum. Alaycı mı yoksa her ne halt olduğunu anlayamadığım bir gülüş atıp
"pekala." Dedi. Ardından yanımdan kalktı ve gitti. Evet. Tamam. Boku yedim. Kesinlikle. Afiyet olsun. Size de afiyet olsun. Çünkü büyük ihtimalle Çağrı beni öldürdükten sonra helvamı yiyeceksiniz. Son dilek olarak helvanın antep fıstıklı olmasını isteyeyim de bari sizde mutlu olun. Allah'ım bittim ben. Kafamı önümdeki masaya koydum. Şuan resmen ben biterken temsili falan değildi.
"sızdım deme bana cimbiber." Hönk! Ney? Mete? Kafamı ani bir şekilde kaldırdım ve arkamı döndüm.
"Mete?"
"efendim Toprak?"
"sen gitmemiş miydin?"
"gitmiş gibi mi duruyorum?"
"iki dakika önce evet. Şuan hayır." Güldü.
"arabayı hazırlamalarını söylemeye gitmiştim. Kalk hadi gidiyoruz."
"ney? Nereye?" Aman yarabbi! Beni eve mi atacak yoksa? Paniğime ve telaşıma sadece güldü.
"merak etme ırzına geçecek değilim. Sadece seni bir yere götüreceğim o kadar." Tamam ırzıma geçmeyecekmiş ama beni nereye götüreceksin ki? Beni bir yere götüreceğini söyleyip nereye götüreceğini söylememek zaten hiç gizemli değil. Gitmeyi reddetmek gibi bir lüksüm yoktu. Gitmezsem Çağrı beni öldürürdü. Gidersem belki Mete beni öldürmez ve hayatta kalabilirim.
"Barış'a haber vereyim." dedim ve kafasını sallayıp beni onayladı. Gözüm Barış'ı gönlüm Çağlar'ı ararken, ne saçmalıyorum ben. Çağlar nereden çıktı şimdi? Gözlerim Barış'a ve yanındaki sarışın kıza takılınca onlara doğru ilerlemeye başladım. Yanına geldiğimde Barış'ı görmek istediğimden çok daha yakın buldum. Barış'ın sarışınlara zaafı falan var herhalde. Ne zaman bıraksam sarışın bir cadıyla karşı karşıyayım. Yanındaki kıza aldırmadan Barış'ın kolundan çekip ayırdım. Sinirlenip dönünce sonra ben olduğumu görünce yumuşadı.
"bir sorun mu var Toprak?"
"sorun mu yoksa iyi bir şey mi bilmiyorum. Mete beni götürüyor onu biliyorum."
"lan! Ne götürmesi? Kim kimi götürüyor?"
"of. Senin sarışını götürdüğün gibi götürmüyor. Bir yere götürecekmiş. Neresi olduğunu bilmiyorum. İnşallah sağ salim gelirim."
"Çağrı'ya haber vereyim."
"tamam. Ben gidiyorum o zamansa."
"dikkat et bücür. Sana olmasa da o çenene ve beynine güveniyorum." Göz devirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KÜÇÜK AJAN BÜYÜK OLAY
Teen FictionÖlümüne sakar bir ergen. Hayır gerçekten öyle. Neden mi? Çünkü onun yaptığı ufak bir sakarlık ölümcül bir anlaşmaya yol açıyor. Sadece sakar, zeki, sessiz ve bilgisayarlar dışında kimseyle iletişimi olmayan kızımız daha fazlası olmaya zorlanacak. ...