BÖLÜM-3

225 21 0
                                    

(multimedia Toprak)

İşte budur! Yaptım! Yaptım işte! Okul müdürümüzü hackedim. Ulaşabildiği tüm sistemlere erişim sağlayabiliyordum. Bu da bitmişti. Kendime yeni bir hedef koymalıyım. Daha büyük bir şey. Düşünmeye başladım. Sonra dikkatimi Barış dağıttı. Yanı başımda beni izliyordu. Benden önce o sordu.

"burada ne yapıyorsun?"

"hiçbir şey. Asıl sen ne yapıyorsun?" tamam. Bu soruyu beklemediği ve bir şeyler karıştırdığını fark ediyorum.

"h-hiçbir şey." Kimin kardeşi acaba? Sırıttım.

"hiç iyi yalan söyleyemiyorsun." Dediğimde

"hıı." Yaptı ve bilgisayar odasından öylece çıktı gitti. Kesinlikle bir şeyler karıştırıyordu ama yakında eline yüzüne bulaştıracağı için peşine düşmedim. Bilgisayar ekranına geri dönüp başarıma baktım. Kendimle gurur duyuyordum. Sonra birden bir şey oldu. Tüm sistem gitti. Ne? Bu nasıl olur? Geri almaya çalıştım. Olmuyordu.

"geri gel!" diye bağırdım. Sanki beni duyup anlayacak gibi. İnanamıyorum. Resmen gitmişti. Bu nasıl olur? Adımlara geri dönüp baktım ve işte fark ettiğim andı.

Ben sistemden şutlamışlar!

Bunu kim nasıl yapabilir? Yerimden kalkıp flaşımı kelimenin tam anlamıyla kasadan söküp bilgisayar odasından çıktım. Müdürün odasına ilerledim. Kapıyı çalmadan içeri daldım ve işte o zaman ne yaptığım kafama dank etti.

Ne yapıyorum ben?

Resmen beni sistemden attığı için müdüre hesap soracaktım. Şu zorla, hackleyerek, izinsiz bir şekilde girdiğim sistemden beni şutladığı için müdüre yani resmen müdüre hesap soracaktım. Müdür bana bakıyor ben müdüre bakıyordum. Sözde akıllıydım değil mi? Bu yaptığım akıl dışıydı. Hemen bir şeyler düşünmem gerekiyordu ve kendimi yere attım. Evet, kendimi yere attım. Müdürün panikle yerden kalktığını duyabiliyordum. Sonra yanıma geldi. Beni sırt üstü çevirdi.

"kızım? Kızım? İyi misin?" beni öyle bir sarsıyordu ki yemin ederim gerçekten bayılacaktım. Her ne kadar bu sarsılmanın atında olabilecekse gözlerimi yavaşça araladım.

"oh çok şükür! İyi misin sen?" kafamı olumlu anlamda salladım. Şuanda müdürümüzün durumunu incelemeye başladım. Neler olduğunu anlamlandıramayacak kadar şoka girmişti.

"evet. Ben iyiyim." Deyip odadan hızlı bir şekilde çıktım. Adamın kafası karışmıştı ama şuanda bunu düşünemeyecek kadar kızgındım kendime. Müdürün odasına o şekilde dalıp girmek nedir? Nasıl bu kadar düşüncesiz olabilirim? Koşarak sınıfa çıktım. Kimsenin umurunda olmamak bazen işe yarıyordu. Şuan neden sinirli olduğumu soran yoktu mesela. Arkadaşım olmamasının sebebi büyük ihtimalle insanlara karşı istemeden biraz kaba olmamdı. Aslında çok kaba değildim. Sadece duymak istemedikleri gerçekleri onlar bana söylemeden biliyor olmam onları şaşırtıyor olmalı. Arkadaşı olmayan bir insanın sevgilisi olmasını da bekleyemezsiniz. Bir keresinde bir çocukla konuşuyordum. Yani bana güzel olduğumu falan söylemişti. Hadi ama! İltifat duymak her kadını yumuşatan bir olaydır. İlk gün çok güzel gitmişti. Fazla hareket etmedim çünkü en küçük hareketimde felaketler yaratacak kadar sakardım. İkinci gün, üçünü gün derken bir hafta sonra beni kahve içmeye çıkarmıştı ve bir nevi geleceğini karartmış olabilirim çünkü kahveyi orasına dökmüştüm. Bilerek değildi ama yanlışlıkla kafasına çanta fırlattıktan ve masayı neredeyse ona soktuktan sonra hiç şansım kalkmamıştı. Sevgili falan değildik. Sadece konuşuyorduk ama ondan sonra çocuk diğer adımın ölümü olduğuna karar verip selam vermeyi bile bırakmıştı. İşte aşk hayatım böylece başlamadan bitmişti. Hayallerimin erkeği diye bir olayım yoktu. Hayallerimin kodları, hayallaremin yazılımları falan vardı benim için. Sanırım bilgisayarımla evlenecektim. Hem sanal çocuklarımız olur. Bilgisayarımı damatlık içinde düşündüm ve sonra saçmaladığımı fark edip kafamı iki yana sallayarak düşüncelerimden kurtuldum. Fizik hocası derse başladı. Derste sürekli beni müdürün nasıl şutladığını düşünüyordum. Sonra müdürün odasına girdiğim zamanı kafamda tekrar canlandırdım. Odaya girdiğimde müdür masasının başındaydı ama bilgisayarıyla ilgilenmiyordu. Hatta önündeki evraklara oldukça dalmış görünüyordu. Beni sistemden o atmamıştı. Sistem beni kendi kendine atmıştı. Ona sahibin kim olduğunu gösterecektim. O sisteme temelli girmezsem bende neyim! Kendi kendimi gaza getirmiştim. Allah'ım bu huyumdan nefret ediyorum. Gözümü hırs büyümüştü şuan. Kafamı çalıştırmaya başladım. O bilgisayar odasına geri dönecektim. Fizik dersi bittikten sonra doğruca bilgisayar odasına koştum. Sadece 10 dakikam vardı. Tüm her şeyi tekrar yazdım. Bilgisayarın en derin sistemlerine kadar indim ve okkalı bir kod yazarak sisteme saldırdım. Sisteme tekrar girmiştim ve kök salıyordum. Daha ben işimi sağlama almadan zil çalmıştı. Sisteme kendimi tanıtıp patronun kim olduğunu göstermeden buradan çıkmayacaktım. Sisteme virüs tarzı bir kod yerleştirdim. Bu beni tanıması içindi. Tanıması ve beni tekrar şutlamaması için. Başarıya ulaşmıştım. Flaşı çıkarıp kapıdan çıkacakken kapı birine çarptı ve yere bir şeyler döküldü. Yere dökülen şeyleri gördüğümde ise kanım dondu. Bunlar tüfekten başka bir şey değildi. Karşıdaki de en az benim kadar donmuştu. Onun yüzündeki ifadeyi biliyordum. Yakalanmışlık ve ne yapacağını kestirememe duygusu yüzünü esir almıştı. Gizlemeye çalışıyordu bunu görebiliyordum. Hatta bunda iyiydi ama ben de okuma işinde iyiydim. Suratımdaki donukluğu saniyesinde sildim. Zekice kararlar vermem gerekiyordu. Çünkü beni içeri tıkıp tehdit edebilirdi. Kafamı çalıştırdım ve yere eğilip silahları toparlamaya başladım.

KÜÇÜK AJAN BÜYÜK OLAYHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin