"Toprak ben kaza yaptım."
"neeeeeeee?"
"kızım bağırmasana. Annemler duyacak."
"bıraksana sen annemleri şimdi! İyi misin? Neredesin?"
"ben iyiyim ama emniyet müdürlüğüne gelmen gerek."
"emniyet müdürlüğü mü? Allah'ım ne yaptın?"
"kaza."
"kapa çeneni."
"annemlerin haberi olmasın. Sana güveniyorum. Ne olur gel. Ne yapacağımı bilmiyorum. Çok korkuyorum Toprak." Sesinin bu kadar çaresiz çıkmasına dayanamadım.
"geliyorum."
"çabuk ol. Lütfen." Telefonu kapattım. Dışarısı serin gibiydi. Üzerime uzun kollu bir bluz geçirdim. İnce bir ceket giydikten sonra internetten bizim adrese en yakın taksi durağını bulup aradım. Evin biraz ilerisini adres olarak verdim. Cebime ne kadar param varsa doldurdum. Biriktirdiğim tüm paralarım dahil. Anahtarlarımı ve telefonu da aldıktan sonra odadan çıkıp kapıyı kapattım. Sonra açtım bir daha kapattım.
"sen arabayı çalıştır. Ben geliyorum." Diye bağırdım. Merdivenleri inerken ekstra basamak inme sesi yaptım biraz bekledim. Sonra ardından bende indim. Burada hızlı olmam gerekiyordu. Koşarak salon kapısının önünden geçtim ve kapıyı açıp kapattım. Sonra daha yavaş ve fark edilmeyen hareketlerle tekrar salonun önünden geçtim. Tahmin ettiğim gibi salon halkının dikkatin çekmiştim. Sanki Barış önden çıkmışta arkadan ben gidiyormuşum efekti veriyordum. Kapıdan kafamı uzattım.
"anne, baba, biz Barış'la sınıftan ortak bir arkadaşımızın yanına gidiyoruz. Annesi ve babası kavga etmiş. Kız kardeşi için ben gidiyorum. Barış'ta arkadaşımız için gidiyor. Orada kalabilir miyiz?" elimden gelen en masum kedi bakışlarımı atıyordum. Annem
"her aradığımızda ulaşabileceğimiz sürece neden olmasın."
"annenle aynı fikirdeyim."
"sizi seviyoruz." Deyip öpücük attım ve evden çıktım. Taksicinin gelmesi gereken adrese koştum. Taksiciyle aynı anda adrese gelmiştik. Hemen bindim ve adresi verdim. Ödüm bokuma karışıyordu. İnternetten kazalara ve sonuçlarına baktım. İlgili olan tüm maddeleri aklıma kazıyıp çıktım. Şarjımı iyi kullanmalıydım. Emniyet müdürlüğüne geldiğimde adamın parasını ödeyip binaya doğru koştum. Beden eğitimi derslerinde bile bu kadar koşmamıştım. Hatta ömrüm boyunca bu kadar koştuğumu hatırlamıyorum bile. Binadan içeri girdiğimde etrafın polis dolu olduğunu gördüm. Tabi ki de polis dolu olacak. Emniyet müdürlüğünden bahsediyoruz. Palyanço dolu olacak hali yok ya. İçerisini karışık bulmuştum. Masalar vardı. Fazlaca. Gündüz daha karışık olduğundan eminim. Etrafı ararken Barış'ı gördüm. Bir sandalyede oturuyordu. Elleri kelepçelenmişti. Şuan kesinlikle kendimi bayılmamak için zor tutuyordum. Barış kafasını ellerinin içine gömüştü. Ona doğru koşmaya başladım. Yanına geldiğimde
"Barış?" dedim. Sesimi duyar duymaz umutla kafasını kaldırdı.
"Toprak?" oturduğu yerden kalktı.
"ne olur kurtar beni buradan."
"Barış umudunu falan kırmak istemiyorum ama benim avukat olmadığımı hatta daha reşit bile olmadığımı ve de öğrenci olduğumu biliyorsun değil mi?" bunu biliyordu. Yeni farkına varmış gibi görünmüyordu.
"tanıdığım en zeki insansın." Deyip omuz silkti. İstemsiz bir şekilde güldüm. Sinirlerim bozulmuştu.
"iltifat etmek için çok yanlış bir zaman seçtin gerçekten. Sana ne dediler? Allah aşkına ne oldu?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KÜÇÜK AJAN BÜYÜK OLAY
Teen FictionÖlümüne sakar bir ergen. Hayır gerçekten öyle. Neden mi? Çünkü onun yaptığı ufak bir sakarlık ölümcül bir anlaşmaya yol açıyor. Sadece sakar, zeki, sessiz ve bilgisayarlar dışında kimseyle iletişimi olmayan kızımız daha fazlası olmaya zorlanacak. ...