(multimedia Toprak okula giderken)
Pazartesiyi Salıya bağlayan gecenin saat bilmem kaçıydı. Uyuyamamıştım. Uyumam mümkün değildi. Bambaşka bir evde başka bir yatakta yatıyordum. Bunu hatırlamak tüylerimin diken diken olmasına sebep olmuştu. Yan odamda Barış'ın olması beni rahatlatan tek şeydi. Tabi sizin hiçbir şeyden haberiniz yok. Hemen özetleyeyim.
Perşembe akşamı başkomiser ve Çağrı polis bizim eve gelmiş ve beni istemişlerdi. İstemek dediğimi bakmayın. Yani okul transferi için. Başkomiser kendini okulum müdürü gibi tanıtmış ve nasıl yaptıysa e-okuldan tüm notlarımı ele geçirmişti. Benim notlarımında maşallahı var tabi. Hepsi yüz. Neyse kendimi övmeyi bırakıp asıl konuya gelirsem, bu başarıyı kendi okullarında istediklerini ve tüm eğitim masraflarını karşılayacaklarını söylemişlerdi. Babam hayır diyecekken benim surat ifademi görüp duraksamıştı. Annem ve babamla beraber kısa bir "mutfak" görüşmesi yapıp onları ikna etmiştim. Babamlar beni kabul ettikten sonra başkomiser Barış'ı söylemişti. Barış'ın dersleri çöküntüde olduğu için onun dersleri yönünden değil, basketbol açısından istemişlerdi. Barış'ı kabul ettirmek zor olmuştu. Çünkü bir anda evlatlarının evden gitmesini kabullenemediler ve evet evden gitmesi. Okul bizim oturduğumuz yere hayvan gibi uzak. O yüzden bizim o taraflara bir yerlere yerleşmemiz gerekiyordu. Bizimkilere "yurt" demiş olsalar da olayın asıl yüzü bize bir ev ayarlamış olmalarıydı. Sonuç olarak bizimkilerin onayı alınmıştı. Başkomiser ve Çağrı
"kayıt işlerini biz hallediyoruz. Sizin gelmenize gerek yok." Deyip gitmişti. Bizimkiler bundan şüphelenmiş olabilir mi bilmiyorum. Cuma günü Barış'la beraber emniyet müdürlüğüne gidip sahte hayatlarımızı öğrendik.
Adımda bir değişiklik yoktu ama öyküm farklıydı tabi ki.
Ailem "Antalya" da kalıyorlardı. Çünkü "şirketlerimiz" oradaydı. Biz buraya gelmek zorundaydık çünkü Antalya'daki hiçbir kolej bizi kabul etmemişti. Kendi kolejimizden atılmıştık. Çünkü biz belalıydık. BİZ, BELALIYDIK. "BİZ." Hadi Barış neyse de ben ve belalı olmak?
Suçlarımız ise,
Barış spor salonunu yakmıştı, bende onun yardakçısıydım. Bu sicillerimizde kaydolmamıştı çünkü babam üzerini kapatmak için çok para ödemişti ama okul artık bize tahammül edemiyordu ve de babam ceza olsun diye bizi buraya yollamıştı.
Yılın hikayesi diye işte buna derim.
Bunu uyduran kişiyi tebrik etmek istedim. Sağlam sıkmıştı. Yani sonuç olarak şimdi bizim kaldığımız yer küçük bir apartman dairesiydi. Oldukça sportif, klasik bilmiyorum işte, güzel düzenlenmiş bir yerdi. Buraya hayvan gibi bir kira ödediklerinden eminim. Bütçe büyük ihtimalle devletin kendinden geliyordu. Bu davayı batırmamam gerekiyordu. Okulum özel okuldu. Benim rolüm ise
Popüler, biraz şımarık, çılgın bir kızdı.
Benim olmadığım her şey. Barış ise kendisiydi.
Biraz çapkın, popüler, şımarık.
Kıyafetlerim yenilenmişti. Lüks giyinmem gerekiyordu. Forma diye bir olay yoktu. Halbuki ben onlarla oldukça mutluydum. Dolabımda diğer gördüğüm şey ise topuklu ayakkabıydı. Gün içinde düştüğüm kadar tuvalete gitmiyordum ve bana topuklu ayakkabı vermişler? Hadi ama! Öldürüverin daha kolay olur. Tövbe tövbe. Makyaj malzemeleri, takılar şakır şukur, çeşit çeşit. Her sabah bizi hazırlamak için biri gelecekmiş. Ne gerek varsa? Gerçi bana bıraksalar ben okula pijamayla bile giderim. Bende moda anlayışı olmadığı için onlara hak veriyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KÜÇÜK AJAN BÜYÜK OLAY
Teen FictionÖlümüne sakar bir ergen. Hayır gerçekten öyle. Neden mi? Çünkü onun yaptığı ufak bir sakarlık ölümcül bir anlaşmaya yol açıyor. Sadece sakar, zeki, sessiz ve bilgisayarlar dışında kimseyle iletişimi olmayan kızımız daha fazlası olmaya zorlanacak. ...