1

6.3K 330 68
                                    

Londra'daki en kötü yetimhane ünvanını taşıyan eski binadan yükselen sesler, içindekilerin artık dayanamayacağı bir hâl almıştı. Müdirenin odasında kopan bu gürültünün sebebi, çok geçmeden Bayan Green'in "Riddle! Seni lanet çocuk!" diyerek camları titretircesine bağırmasıyla anlaşılmıştı. Yetimhanenin kurnaz, ve akıllı sakini Tom Riddle, oradaki diğer çocuklardan her konuda daha üstündü. Yaptığı tüm kural ihlallerinden zekasıyla sıyrılmış, sinsiliği sayesinde şimdiye kadar yaptıkları asla kendisiyle ilişkilendirilememişti. Oradaki herkesin kâbusu olduğu çok bariz ortadaydı, huysuz hademe Fred'in bile. Yetimhanedekileri korkutmaktan ve cezalandırmaktan hiç çekinmemişti.

Tom kadar olmasa da, yetimhanenin yaşlı müdiresi Nancy Green'de zeki biriydi. Artık onun etrafındakilere zarar veren bir çocuk olduğunu anlamıştı. Fakat şimdiye kadar onun suçlu olduğunu ispatlayacak hiçbir kanıt elde edememişti, çünkü Tom arkasında delil bırakmayacak kadar zekiydi. Genelde zevkli bulduğu için çevresine zarar verir, sonra suçu başkalarına atardı.

Uzun ve nem kokan koridorda yürürken, bunak kadının bağrışmalarına aldırmadan yatakhaneye girdi. Büyük ihtimalle yetimhanenin minik bir çocuğu onu uygunsuz bir şey yaparken görmüş, şikayete gitmişti. Etrafındaki herkesin aptallığına içten içe gülerken, kendisinin diğer insanlara kıyasla daha özel ve mükemmel olduğunu düşündü bir kez daha. Şimdiye kadar Hogwarts'ta geçirdiği dört yıl içerisinde, kendini mükemmel bir öğrenci olarak lanse etmiş, öğretmenler de dahil birçok kişinin saygısını kazanmıştı. Yatağının altındaki sandığı çıkardıktan sonra, üzerindeki kıyafetleri düzeltti ve sandığı ucuna bağladığı ip ile sürükleyerek odadan çıkardı. Yaz tatili bitmişti, ve Hogwarts'taki beşinci yılı için yolculuk zamanı gelmişti. Her yıl bu zamanlarda olduğu gibi, yine Muggle'larla dolu iğrenç yetimhaneden kurtulmanın verdiği rahatlık ile ona gözlerini kaçırarak bakan insanları umursamadan sandığını sürüklemeye devam etti. Onun yatılı bir Muggle okuluna gittiğini sanan yaşlı müdirenin, birazdan klasik azar sözleri ile onu harika (!) bir şekilde yolculamaya geleceğinden emin olduğu için, vakit kaybetmeden adımlarını hızlandırdı ve sonunda rutubet kokulu binanın bulunduğu araziyi terk etti.

Uzun süren bir yürüyüşün sonunda, Paddington İstasyonu'na ulaşabilmişti. Vakit kaybetmeden peron dokuz üç çeyreğin bulunduğu bölmeden geçti, ve kendini insanlarla dolu peronda bekleyen kırmızı, buharlı bir trenin önünde buldu. Lokomotiften yayılan duman kalabalığı sarmıştı, ayaklarının altında dolaşan renkli kedileri umursamadan trenin arkalarına doğru ilerlemeye başladı. Genelde ilk vagonlar hep dolu ve gürültülü olurdu, Tom sakin ortamlardan hoşlandığı ve kendi rahatlığına her şeyden çok önem verdiği için boş bir kompartıman bulurdu.

Sandığını zorlanmadan trene çıkardıktan sonra, kendisi de bindi ve rahat koltuklardan birine yöneldi. Başını cama çevirdiğinde, bir ışık hüzmesi yüzüne yansıdı. Güneş tam tepede parlıyordu, Tom bu durumu biraz garipsedi. Çünkü genelde havaya tatil sonlarına has, belirgin bir kasvet çöker ve yağmur yağmaya başlardı. Güneşli havalardan oldu olası nefret etmişti, asasını çıkarıp basit bir büyü ile cama görünmez bir perde yaptı ve güneşin ona ulaşmasını engelledi. Çok geçmeden tren hareket ettiğinde, yanındaki koltuğa koyduğu sandıktan satın alırken çok zorlandığı, tüm yasal ve yasal olmayan lanetlerin bulunduğu ağır kitabı çıkardı. Neredeyse içindeki tüm lanetleri ezberlemişti, yaptığı düellolar her zaman onun galibiyetiyle sonuçlanıyordu. Ama yine de pratik iyidir, diye düşünerek lanetler hakkında bilgi veren kitabın ilk sayfasını açtı, ve okumaya başladı. Bulunduğu kompartımanda kimsenin olmaması onun için güzel bir şeydi, genelde insanlarla boş vakit geçirerek zamanını harcayanlara aptal gözüyle bakardı. Onun gereksiz ve aptal arkadaşlara değil, sadece güce ihtiyacı vardı. Ve güç için de çok çalışılması gerekiyordu. Tom, bazen yorulduğunda kendisine ileride büyücülük dünyasının en iyisi, ve herkesin korktuğu biri olacağını hatırlatarak içindeki isteği kaybetmiyordu.

Imperius lanetinin inceliklerini ve kullanımı sonucu doğuracağı şeyleri okumaya dalmışken, kompartımanın açılan kapısı tüm konsantrasyonunu yerle bir etti. Umursamaz bir şekilde gözlerini kitaptan alıp kapıya çevirdiğinde, elindeki baykuş kafesi ve sandığıyla her zamanki ifadesizliğini takınan Trixie Sánchez'ın içeriye girdiğini fark etti. Koyukahve iri gözleri, omuzlarına yetişen hafif dalgalı siyah saçları ve ince yüzüyle hoş bir havası vardı. Trixie, Slytherin'in önemli ve çalışkan öğrencilerinden biriydi. Tom'un birkaç kez dikkatini çekmişti, çünkü okulda çoğu kişinin yaptığı gibi gruplar halinde değil, her işi tek başına yapıyordu. Genelde vaktini kütüphanede geçiren, sınavlardan yüksek not alan biriydi. Dışarıdan bakılınca kendi halinde, normal biri gibi görünebilirdi ama Tom, onun defalarca kural ihlali yaptığını ve her seferinde ceza almadan sıyrıldığını biliyordu. Açıkçası, Slytherin gibi iyi bir binayı hak ediyordu. Kurnazdı, zekasıyla meydan okuyordu. Aşırı hırslı olduğu belliydi, korkutucuydu ve şimdiye kadar açıkça ona hakaret eden birkaç kızın canını yakmaktan çekinmemişti. Ayrıca gizemli bir havası vardı. Onu biraz kendine benzetiyordu, aslında bunun sebebi diğer kızlar gibi kendisine aşık gözüyle bakmamasıydı. Hatta kendine hiçbir şekilde bakmamıştı, Hogwarts'ın en iyi öğrencisi Tom Marvolo Riddle'ı açıkça umursamıyordu.

Trixie, sandığını rafa koydu ve içinde siyah renkli bir baykuş bulunan kafesi oturacağı koltuğun yanındaki boş koltuğa yerleştirdi. Onunla aralarında sadece bir koltuk vardı, o koltukta da Tom'un sandığı bulunuyordu. Trixie yorgun ve canından bezmiş ifadesiyle göz kapaklarını indirdi, ve çok geçmeden sessiz bir uykuya daldı. O sırada Tom, lanetlerle dolu kitabını okumaya devam ediyordu. Birbirlerinin farkında bile değildiler, uzun zamandır o kompartımanda bulunduklarını trenin durmasıyla anladılar. Riddle vakit kaybetmeden cüppesini üzerine geçirdi, kitabını sandığına geri yerleştirdi ve kompartımandan çıktı. Onun sandığını sürüklerken çıkardığı ses Trixie'yi uyandırmıştı, genç kız da geç olmadan eşyalarını toparladı ve kompartımanı terk etti. Kısa süre sonra her ikisi de trenden inmişti. Tom, peronun sonunda devasa bir silüet gördüğünde bunun Hagrid'e ait olduğunu anladı. Bir dev nasıl bu okulda okuyabilir, diye düşünmeden edemiyordu. Çoğunluk onun iri kemikli olduğunu söylüyordu fakat Tom onun bir yarı dev olduğuna neredeyse emindi. Gözlerini silüetten çekip öğrencileri bekleyen at arabalarına yöneldi, ve vakit kaybetmeden birine bindi. İçindeki diğer üç öğrencinin kim olduğuna bile bakma zahmetinde bulunmamıştı, o biner binmez kapı kapandı ve atlar harekete geçti. Birbirlerinin peşi sıra ilerleyen arabalar, her iki yanında kanatlı yaban domuzu heykelleri bulunan kapılardan geçip geniş yola çıktılar. Pencereye yaslanan Tom, Hogwarts'ın giderek yaklaştığını görebiliyordu, şatonun ışıl ışıl parlayan pencereleri bu berrak havada daha da ortaya çıkmıştı.

At arabaları taş merdivenin sonundaki kocaman, meşe kapıların önüne gelip durduğunda, öndeki arabalara binmiş olanlar aceleyle inerek merdivenleri çıkmaya başlamışlardı bile. Tom her zamanki rahat ve umursamaz ifadesiyle sandığıyla beraber arabadan indi ve sakin adımlarla şatoya giden merdivenlere yöneldi. Kısa süre sonra görkemli bir mermer merdiveni olan, meşalelerle aydınlatılmış, büyük ve derin Giriş Salon'una ulaşmıştı. Ders yılı başlangıcı şöleni için dekore edilmiş olan Büyük Salon her zamanki gibi muhteşemdi. Altın tabaklar ve kadehler, masaların üstünde havada süzülen yüzlerce mumun ışığında parıldıyordu. Upuzun, dört bina masası sohbet eden öğrencilerle doluydu; Salon'un sonundaki beşinci masada ise, yüzleri öğrencilere dönük öğretmenler oturuyordu. Tom, Ravenclaw'ları, Gryffindor'ları ve Hufflepuff'ları geçip Slytherin masasına oturdu. Onunla sohbet etmek ve tatilini nasıl geçirdiğini sormak isteyen birkaç Slytherin öğrencisini çekinmeden reddederek, Hogwarts'ın müdürü, Armando Dippet'ın sıkıcı ve uzun konuşmasının bitmesini bekledi. Açlıktan midesi kazınıyordu, şu an istediği tek şey bir an önce yemek yiyerek dinlenmekti.

Sonunda Profesör Dippet'ın birinci sınıflar için bilgilendirme yaptığı, tüm öğrencilere okul kurallarından bir kez daha bahsettiği uzun konuşması bittiğinde ve Seçmen Şapka birinci sınıfları binalara yerleştirdiğinde, gözlerinin önündeki boş tabaklar sihirli bir şekilde doldu. Tabağına biraz biftek ve patates püresi alan Tom, kısa süre sonra karnı doymuş bir şekilde masadan kalktı, ve Slytherin Zindanı'nın girişine doğru yöneldi.

Everlasting DarkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin