Vuruluş

94 5 0
                                    

Beklerken,beklerken... Bir araba görünmüştü. Yolun ortasına geçip el sallamaya başladım. Araba, hızını kesmeden üzerime doğru geliyorken can havliyle kenara atladım. Arabanın arkasından hoş olmayan sözcükler sarf etmiştim. Kızgınlıkla yolun diğer tarafına döndüm. Hala bakınıyordum. Bir şey görememekle birlikte....

Nihayet biri görünmüştü. Saniyeler geçtikçe yaklaşan kişi oldukça hızlıydı. Yüzü seçilebilir hale geldiğinde siyah beyaz uzun sakallı,kambur, takke takan ve hızlı yürüyen bir adamdı. Gözlerini yere dikmiş yalnızca asfalt ile temas eden adam, yanıma kadar gelmişti. Yardım isteyip istemeyeceğimi düşünürken hızını aniden kesip yanımda durdu. "Henüz güneş doğmamış şu ıssız yerde ne ararsın?" Konuşurken yüzüme bakmamıştı. Aramızdaki 1,5 metre'ye yakın mesafeden yavaşça kaldırdı yüzünü. Gözleri açık sarı,kirpikleri çalıyı andırıyordu. Kaşlarsa martıydı. Bu tabirler insanlar için kullanımı güzel olmsada gerçeklerin bazen hoş olmadığı göz önüne alınabilirdi. Yüz yüzeyken gözlerini gözlerimden ayırmayıp düşünürcesine baktı. Aynı şekilde benim ona bakmamla kaşlarını" hı?" der gibi şekillendirmişti. Kafasını tekrar yere daha sonra da koluna taktığı açık kahverengi kirli bir çantaya çevirdi. Elini yavaşça çantasına götürüp gümüşten bir halhal çıkardı. Şaşkınca bakan gözlerimle bakarken aniden dönüp" Bunlar senin. Hadi eyvallah..." . halhalları elime tutuşturup önceki hızını koruyarak yoluna devam etti. Takıların cazibesi ve çekiciliği her genç kız gibi beni de kendine çekmişti. Elimdeki halhal eski gibiydi,çok iyi korunmuş olmalıydı. Hala güzeldi. Aklıma yaşlı adam geldiğinde kafamı kaldırıp baktığımda kayboluvermişti.
...
Beklemekten usanıp durağın yola bakmayn tarafına geçip otırdum. Güneş bulutların arasından 'Cee!" der gibi çıkmıştı. Etrafta yanlızca otlar vardı. Ve çoğu kurumuştu. Az ileride de seralar bulunuyordu. Saatlerce beklememin ardından hala ne bir araba ne de bir insan görememiştim.Halhalları hatırlayıp bileğime taktım. Dizlerimi kendime çekip ellerimi dizlerimin ardından kavuşturdum. Kafamı dizlerime koyup gözlerimi kapattım. Öten kuşlar,ses çıkaran türlü böceklerin sesleri ile doğayı dinlemeye koyuldum. Gözlerimi araladığımda elektirik tellerinin üzerindeki serçeleri gördüm. Bu bölgede çok ağaç yoktu. Yerler topraktı. Kimsecikler yoktu. Kafamı yavşça kaldırdım. Yolun ötesine baktım. Gidebilirdim. Artık kötü adamlar beni takip ediyor olamazlardı. Birden kalkıp toz olan tarafları elimle çırptım. 'şu okul formaları da ne rahatsız edici!' Ellerimi arkamda birleştirip önüme bakarak yürümeye başladım. Yorulacaktım. Yavaş gitmeliydim. Adımlarımı attım yavaş yavaş. Ayaklarım götürüyordu bilmediğim yerlere. Gidiyor, gidiyordu. Ne anne ne baba desteği olmadan yürüyordu ayaklarım. Belki ayaklarım o anda yetim,öksüzdü. Yalnızdı. Lakin ailesine gidecekti. Yürüyordu...
Düşüncelere dalmış yürüyordum. Bulutlar siyahlaşmış,hava bir nebze de olsa soğumuştu. Ellerimi arkamdan çekip giydiğim ince hırkanın fermuarlı ceplerine koydum. Ellerime değen dikdörtgen kutu gibi şey ilgimi çekti. Elimle tutup çıkardığım şey telefondu. Beklenmedik bir çığlık atıp dönmeye başladım. Mutluluk dansımı yaparken yolun boşluğundan yararlanıp ortasına geçip isteğim figürleri yapıp dans etmeye başlamıştım. Kendimi dansa öyle kaptırmıştım ki arkadan gelip dibimde duran ve korna çalan arabayı fark etmeden dansa devam etmiştim. Hala kafamı sallarken arkamı döndüğümde arabayı fark etmiştim. Bulunduğum halde kalıp 32 diş sırıttım. Sürücüyü siyah cam dolayısıyla görmediğimden hemen kenara geçtim. Telefonu cebime koydum,geçmesini bekledim. Oysa arabasını durdurdu. İlk önce camını indirdi. Rang over'ından kapı açılma sesi duyuldu. İnen kişiyi görmeden plakaya gözüm çarpmıştı."33 AAS 20" bu Eslem'i kaçıran arabaydı! Gözlerimin irice açılmasıyla gelen kötü adamlar birini gördüm. Ah takunyalar! Kaçamıyordum. Belimden tutan bir el ile geriye doğru adımlar attım. Diğer eliyle de ağzımı kapatan adam bağırmamı engelliyordu. Hoş,bağırsam kim duyabilecekti?  tepinmeye başlayıp ağzımdaki eli ısırdım. Bir yandan da uzun tırnaklarımı kurtulmaya çalıştığım kola batırdım. Var gücümle batırdığım tırnaklarımla koluna asılmıştım. Arabanın yanına gelene kadar sabreden adam,acıyla inleyip beni bırakmıştı. Eline ve kolunda kanları akoyordu. Bu arada başını bana doğru kaldırmadan iki adım geriledim ve ne tepki vereceğini bekledim. Canının çok acıdığı belli oluyordu. 'Bu kadar güçülü müymüşüm yahu!' diyerek kibirlenmeyi de ihmal etmemiştim. Kolundaki kana daha fazla bakamayarak yere yığıldı. Diğer kötü adam.ise her şeyden habersiz ön sağ koltukta uyuyordu. Yere yığılan adama yardım etmeyi düşündüm.Kan görünce tansiyonunun yükseldiğini veya düştüğünü düşündüm. Kötülük etse de acımıştım. Akıllıca düşününce, oradan kaçmak benim için en iyisiydi. Hızlı hızlı yürümeye başladım. Korkumdan arkama bakamıyordum. Birden arpça bir ses duyuldu. Anlayamamıştım tabii. Adamların arap olduğu ise böylece anlaşılmuştı...

Sesi duyunca arkama bakmadan topukladım. Takunyaların ve halhalın çıkardığı ses ve verdiği rahatsızlık koşmamı engelliyordu. Arkama kısa bir süreliğine baktığımda yerde yatan adamın yandaşı ona yardım ediyor gibiydi. Elini yandaşının ensesine koymuş" Yallah gum!" diyerek bağırıyordu.

 Gözlerim hala onlardayken benim durduğumu farketmiş olacak ki elini beline koyup tetiği çekti. Kaçmaya çalıştım ama nafileydi. Ayaklarımın üzerine beton dökülmüş gibiydi. Yürümem ise imkansızlaşmıştı. Ellerim de hareketsizdi. Tüm.vicudum kaskatı kesilmişti. Nefesim daralıyor,görüş alanım bulanıklaşıyordu.Karşımdaki kötü adamlar yaşıtım gibi göründüler birden.Genç elini daha fazla havada tutmayarak sıktı silahı üzerime. Ne olduğunu anlayamadan sarsılmıştım. Kaskatı vücudum gevşemiş yerle  buluşmuştum.Kurşunlardan biri kalbime biri ise sol omzuma isabet etmişti sanıyorum. Hiçbir şey hissedemezken gözlerim usulca kapanmıştı dünyaya...

Üç SaatHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin