Kapşonlu ağabeyin bağırışıyla yerimden sıçradım. Korkuyla"Ne!" diye sorduğumda bileğimden tutarak otobüsten dışarıya çekerek çıkarmıştı. İçeri doğru hızlı adımlarla yürümeye başlamıştık. Havada sonbaharın soğukluğu ve gecenin zifiri karanlığı vardı. İçeri girdiğimizde bana"Sen burada bekle. "diyerek içerideki çalışanların yanlarına gitmişti. Kapı eşiğinde etrafa bakıyorken yanlışlıkla bindiğimiz otobüsün de hareket ettiğini görmüştüm. Farlarını yakmış gidiyordu."" Çalışanlarla konuşan kapşonlu ağabeyin yanın hızlı adımlarla gittim. Adıyla seslenecek olduğumda adını bilmediğim gerçeğiyle bi adım geri çekildim. Sonra omzuna dokundum."Sağ ol ağabey." deyip bana döndüğünde ilk defa saçlarını görmüştüm. Zayıf yüzüyle bana döndüğünde onu tanıyamamıştım. Saçları kahverengi ve kıvırcıktı. İstemsizce gülümsemiştim. Halbuki ağlanacak durumdaydım"Ne gülüyorsun?" diye sorduğunda"Hiç... Yani,şey,buraya yanlışlıkla geldiğimiz otobüs az önce kalktı da" İçimden bir şey olağan gücüyle gıdıklıyordu sanki beni. Ağzımı kapatsam da, dudaklarımı birbirine bastırsam da gülmemi durduramıyordum. En sonunda yüzüne doğru püskürerek bir kahkaha atmıştım"Soğuk ve kızgın bakışlarıyla kendime geldiğimde,saçlarının kıvırcıklığı ona daha sevecen bir insan görünümü kattığı gerçeği ile duruldum. Yanımdan yürümeye başladığında bir kuyruk gibi ardından ben de yürümeye başladım. Ellerim gecenin soğuğundan üşümüştü. Kazaklarımın uçlarını parmaklarıma kadar çektim. "Buradan şehir merkezine gitmemiz gerek" dediğinde dışarıdaki bir banka oturdu. Dışarısı gerçekten soğuktu. Bankın en köşesine yavaşça oturdum. Etrafta birçok farklı araba duruyordu. Karanlığı tesisin renkli ışıkları aydınlatıyordu. Ses seda yoktu. Etraf öylesine sessizdi ki.. Lakin aynı sessizlik içimde yoktu. Anne-babamın kaybolduğumu öğrenmesi benim için çok feci olacaktı. Başımı çevirmeden"Her hangi bir hocayı aradın mı?" diye sordum.Neden bilmiyorum,cevap alamadım. Tekrarladığımda yine cevap yoktu. Bu sefer yüzüne karşı bağırarak tekrarladım sorumu"Herhangi bir hocayı aradın mı! Sağır mısın?" Hala duymazlıktan geliyordu. Karşısına bakıyordu. Ayağı diğerinin üstüne yan bir şekilde atmış elleri cebindeydi. Telaşıma karşılık rahat rahat oturuşu sinirlerimi bozmuştu. Biraz da korkmuştum tabii. Üstüne bir de üşümüştüm de.
Ben de aynı şekilde ayaklarımı öylece atıp ellerimi cebime koymuştum. Onun gibi karşıya bakmak için kafamı çevirmiştim ve neden duymazlıktan geldiğini o an anlamıştım. Karanlığın karşısında birbiriyle oynayan küçük yavru köpekler de etrafı ışıklandırıyordu. Şirinlikleri,öylesineydi ki... Tabii köpeklerden korktuğum gerçeğin bu yavrular değiştirmezdi.
Birbirlerinin üstünde,yanında,kafalarındaydılar. Uzun süre onları izlemiştim. Belki bu süre yarım saat kadar sürmüş olabilirdi de. Başımı yan çevirdiğinde telefonuyla oynadığı görmüştüm."HOCALARI ARA-" Dediğimde"Şarjım bitti" dedi ve telefonumu yüzüme doğru tuttu. Telefon kapanıyordu. Nasıl böyle bir durumda böylesine rahat olup telefonun şarjını bitirebilirdi ki...
Şansıma hiçbir öğretmenin numarasını bilmiyordum. Yine de telefonumu cebimden çıkardığımda eş zamanlı elimde titremiş ve kapanmıştı. "benim telefonumunki de bitti!" diyerek telaşla ayağa kalktığımda "Saat kaç" diye sordu. Ne saati,diye içimden geçirirken sinirle"Beş" diye bağırdım. "Haydi kalk biraz yürüyüp merkeze gitmemiz gerek" dedi ve umursamaz hareketlerle ayağa kalktı,kapşonunu başına geçirdi.
Öyle bir yoldaydık ki,sabahın güneşi hafifçe çıkıyordu gri asfaltın altından,etrafta uzun otlar bulunuyordu,ara ara ağaçlar vardı. Ne kedi ne köpek ne de bir horoz sesi yoktu. Yolun kenarından o önde ben hemen arkasında yavaşça yürüyorduk. Arada bir araba geçiyordu. Etrafta pek insanda yok gibiydi. Bir saate yakın sessizliğimizi koruyarak yürüdük.
İlerideki durağı görünce"Yoruldum." diyebildim bitkince. Hiç mi yorulmazdı bir insan? Veyahut konuşmaz... Durağa birkaç adım kaldığından yineledim"YORULDUM." Hala yürüyordu. Durağı birkaç adım geçmiştik.Yorgunluğum geceden geliyordu birazda. Sonra sinirle tekrar bağırdım"Duymuyor musun!" Birden durdu. "Otur oraya" diyerek durağın içindeki paslanmış demir oturağı gösterdi. Sinirli gözlerimi ona karşı kısarak oturdum ve kaybolan güneşin ardından biraz daha üşüdüm. O sırada gelen bir minibüs önümüzde durdu. Başını uzatıp duran şoförle konuştu ve bana döndü. Eliyle 'gel' işareti yaptı,mavi minibüse bindi,ardından parayı uzatıp en arka koltuğun cam kenarına geçti ve ardından turuncu örtüyle kaplanmış minibüsün içinde arkaya doğru gittim. Bir an başımı kaldırdığımda o görüntüyle karşılaşmıştım! Rüyamdaki o çocuk...
Bire bir aynılardı. Yine başında kapşonu köşeye pusmuştu. Rüyamı yaşayıp yaşamadığımı sordum kendime. Nasıl olurda bu kadar benzerlik gösterebilirdi ki! Minibüs birden hareketlendi dengemi kaybedip hemen yanımdaki koltuğa düşmüştüm. Hala şoktayken rüyamda bundan sonra kötü şeylerin olduğunu anımsadım. Oldukça kötüydü.
...
Yerimde bir öne bir arkaya sallanıyordum. İçimi büyük bir koku sarmıştı. Neyden dolayıydı,neyden korkabilirdim, düşünemiyordum. Ellerim buz gibiydi lakin içten içe yanıyordum. Aklımdaki kötü düşünceler zayıf kalbimi sömürüyordu. Nefessiz bırakıyordu sanki. Kalbimin atışı hızlanmıştı. Üstüne bir de titremeye başlamıştım. Gördüğüm rüyanın etkisinde olmalıydım. Altı üstü,korkunç ve hayatımda karşıma çıkan bir rüyaydı. Ölüm,annesizlik,kaybolmak beni gittikçe daha da ürpertiyordu. Yalnızdım. Rüyadaki gibi...
Bir an arkadan bir el omzuma dokundu. Ardından kimsenin olmadığı otobüste o elin sahibi yanıma oturdu. "Sakin ol. Geçecek." deyip alnıma dokundu. "Üşüyor musun?" diye sordu. Sadece korkmuş bir kedi yavrusu gibi gözlerine bakıyordum. Kapşonlu hırkasını çıkarıp üzerime örttü."Yarım saattir böylesin. Bir hastalığın mı var?" Bir ağabey yakınlığı vardı onda sanki. Ağzımı açamıyordum. Uyanmak istiyordum. Onun siyah gözlerine sadece bakabiliyordum. Elini tekrar alnıma koydu ve "Ateşin de yok ki.." diye söylendi. Yandımdan kalkıp şoförün yanına kadar gitti. Bir şeyler konuşup yanıma tekrar geldi."Hastanenin önünden geçecekmişiz birazdan. Orada ineriz,tamam mı? Sakin ol,geçecektir." Titremem durmuştu. Minibüs durunca da kolumdan tutarak bana yardım etmişti inmemde. Temiz havayı olabildiğince içime çekmiştim. Çok özlemiş gibiydim.Ona dönüp"İyiyim" diyebildim. Hırkasını geri verdiğim sırada "Gerçekten mi? Eğer kötüysen gidelim hastaneye." Dedikten sonra sanki karşıma annem veya babam varmış gibi hissetmiştim.Tebessümle yüzüne bakıyorken"Ha eğer hastalığın devam eder... Başıma kalırsın filan.. Diye yani. Hadi yürü,zaten kaybolduk!" Diye çıkışıp yine önden yürümeye devam etti. Arkasından sırıtarak devam ettim.
Buraları biliyor gibi kendinden emin adımlarla önden yürüyordu"Adın ne?" Diye sordum kaldırımda yürürken"Ağabey." Diye cevaplamıştı. "Ben Feride. Tanıştığımıza memnun oldum" demiştim alayla."Hımm" diyerek başını sallamakla yetinmişti. İlerideki bir telefon dükkanına girip telefonu şarja takmıştık. Eski dükkandan çıkarak etrafa baktığımda,çok gelişmemiş bir yer gibi gelmişti. Pek de insan yoktu. Bir çarşı ne kadar sessiz olabilirdi ki? Belki de sabah vakti olduğundandı."Hadi görüşür Mahmut ağabey." diye yükselen sesin ardından kapıda belirmişti. "Hocaları arıyorum bizi bulurlar yakında" dedi ve telefonla kısa bir görüşme yaptı. Etrafa bakıyorken,Hakkımızda ne kadar endişelendiklerini anlayabiliyordum.
Telefonu kapatıp yanıma geldi ve "Gidelim" dedi. Yine ardına düştüm. Bütün gün güne başladığımız gibi yürüyerek geçmişti. Akşam vakti olunca tekrar aranmıştık hocalar tarafından.Heyecanla ağabeyin ne diyeceğine bakıyordum. "İleride bizi bekliyorlar" dediğinde dayanamayıp bütün günkü olan sessizliği bozmuştum"Buraları biliyor musun?" "Evet" diye düzgünce cevaplamıştı. Bütün gün gezip,dolaşıp,yemek yediğim yerin adını bile bilmiyordum"Burası neresi?" die sorduğumda"Bir ilçe işte" deyip geçiştirmişti. Kararn havada da etraf ıssızdı. Aramızdan 1-1,5 metrelik mesafeden kolumdan tutup birden yanına çekti"Buralar pek tekin değil" diyerek de açıklama yaptı ve ardından elleri cebinde yürümeye devam etti. Fazla gizemliydi. Bir ben mi çözemiyordum acaba?
Yürümekten su toplamış ayaklarımla hocaların yanına vardığımızda kötü kötü bakışlar,korkmuş yüz ifadeleriyle karşılanmıştık. İstemsizce başımı ona çevirdiğinde onun da aynı ifadesizlikle bana baktığını görmüştüm. Sonra bir an ortalık sessizleşmişti. Birden püskürrek gülmeye başlamıştık hocaların karşşısında. Onlarsa korkmuş yüzlerinde sinirden bir gülme oluşmuştu. O sırada otobüsten Eslem indi ve koşarak yanıma geldi,sarıldı. Eslem'den sonra otobüsten inenler olmuştu. Turuncu saçlı ağabey de onların arasındaydı. Elleri cebinde indi ve yanımıza kadar geldi"Vaay,Ferit bey sizleri buralarda görmek çok güzel..."
...