"Bu da ne demek?"
Yoongi Jimin'in yanına çökerken sordu. Jungkook'ta yanlarına gidip oturmuştu. Bu bir sorundu işte, insanlara çabucak güvenmesi yani, ama uyandığından beri kendini o kadar boşlukta hissetmişti ki elinden onlara sığınmaktan başka bir şey gelmiyordu.
"Aç ve muhtemelen üç gün içinde sususuz demek." dedi ve ellerini önünde birleştirdi.
"Ne yapmamızı bekliyorsun, birbirimizi mi yiyelim?!" diye bağırdı Yoongi. Nereye bağırdığını, kime bağırdığını kendi de bilmiyordu. Belki duvardaki el yazısının sahibine? Ah, kimin umrundaydı ki?
Jungkook saatine baktı. Yanındaki her şey, telefonu, müzik çaları ev anahtarları gitmiş olmasına rağmen saatini neyse ki bırakmışlardı.
Diğerlerinin ise yanına bir çakmak ve bir çakı bırakmalarına rağmen ne Yoongi masasındaki çekmecenin içini kontrol etmiş ne de Jimin aynanın arkasına bakmayı denemişti. Dışarı çıkmakla o kadar meşgullerdi ki odayı aramak akıllarına bile gelmemişti.Saat şu an ona çeyrek vardı, sabah mı akşam mı olduğunu anlamak mümkün değildi.
"Buraya anahtarlarla geldiniz öyle değil mi?" dedi Jungkook. Jimin onaylayan bir ses çıkardı. "O zaman bu ikinci kapının da bir anahtara ihtiyacı var."
Yoongi, Jungkook'un ne düşündüğünü anlamıştı.
"E, anahtarı arayalım hadi."
Yoongi başını olumsuzca salladı. Kaç gündür burada olduğunu kestiremese de bunca gün boyunca yalnızca altı saat uyumuş olmalıydı, gerçi bundan da tam emin değildi ya.
"Ben oldukça yorgunum. Eminim Jimin'de yorulmuştur, biraz uyuyalım."
Yoongi Jimin'den de onayı aldıktan sonra tekrar Jungkook'a dönmüş ve çocuğun hayalkırıklığıyla dolu yüzüne bakmıştı.
"Siz uyuyana kadar bekleyebilirim, belki anahtarı da ara-"
Jungkook'un sesini bir anda kesilen elektrikler bölmüştü. Şimdi kapkaranlık kalmış oda da Jimin'in yanına sokulmaktan başka bir şey yapamamıştı. Jimin'se şaşkın bir şekilde ona sarılan çocuğun sırtını patpatlıyordu.
"Neyin var Jungkook?" diye sordu. Çocuk cevap vermedi.
"Karanlıktan korkuyor."
Onun yerine Yoongi cevap vermişti."Hyung lütfen yanıma otur." dedi Jungkook kısık sesiyle, onu yalnızca Jimin duymuş ve Yoongi'ye ulaştırmıştı. Büyük olan bunu garipsesede bir bakıma da anlıyordu, onun gözüne güvenilir gözüküyor olabilirdi.
Yerinden kalktı ve Jungkook'un yanına geçti ama onu bu seferde Jimin durdurmuştu.
"Lütfen ortaya otur hyung. Burası hala biraz ürkütücü."
Yoongi başını sallayıp, birbirlerini bıraktıktan sonra ikilinin ortasına geçti. Jungkook gözlerini bir saniye bile açmamış ve başını Yoongi'nin omzuna gömmüştü. Jimin'de aynı şekilde, Yoongi'ye olabildiği kadar yakın durmaya çalışıyordu.
"Uyku ilacı alırsan korkmana gerek kalmaz Jungkook."
Jimin gözleri kapalıyken söyledi bunu. Öyle ki kendi de bir tane almayı planlıyordu. Yanında ki küçük kutuyu kavradı ve içinden bir hap alıp Jungkook'a uzattı. Jungkook bir süreliğine başını kaldırmış ve hapı, yutmuştu. Jimin'de aynı şekilde.
Kısa süre içinde ikisi de uykuya dalmış ve başları, kendi yöntemleriyle uyumayı tercih eden Yoongi'nin omuzlarına düşmüştü. Yoongi derin bir iç çekti. Her dakika ikilinin başları düştüğü için onları düzeltmesi gerekiyordu. Ya da sadece kalkıp başka bir yere oturması ve onları kendi halinde bırakması. Ama ikisini de yapmadı. Sadece onları dizlerine yatırmaya karar verdi. Kısa süre sonra kendi de uykuya dalmıştı.
***
Jungkook'un gözleri yavaşça aralandı. Yattığı yer, yastığı kadar olmasa da oldukça rahattı ve daha kendine gelemeden güne bunu merak etmekle başladı. Başını yukarı çevirmesiyle bunun Yoongi'nin bacağı olduğunu anlamıştı. Hızla kalktı ve üstünü düzeltti. Neyse ki ışıklarda tekrar yanmaya başlamıştı.
Ama bir sorun vardı... Dün gece açık olduğuna yemin edebileceği kapı şimdi kapanmış ve bir de kilitlenmişti. Denediğinden, bunu biliyordu.
Bir iç çekip yazılarla kaplı olan duvara yöneldi ve bir kez daha yere çöktü. Karşısındaki bu iki insanı hiç tanımadığını yeni yeni kavrayabilmişti.
Belki de Jungkook'ta bu yaraları açan onlardı. Onu buraya sürükleyende bu ikiliden biri olabilirdi. Jungkook'un gözleri Jimin'in biraz ötesindeki kağıda takıldı. Neden ondan bu ikilide de yoktu ki?
O sorgulamalarını sürdürürken kendini kaydırmış ve yönünü bir kez daha duvara çevirmişti. Orada, Jungkook'un uyandığında sürekli gözüne takılan ama hiç bir zaman anlayamadığı küçük bir el yazısı vardı.
Paspasın altına bak.
Bu oda da paspas yoktu ki. Bu oda da üç beden, bir kutu, bir sürahi ve bir bardak dışında hiç bir bok yoktu!
Yoongi duvardan, kulaklarına bir tokat gibi çarpan sesle irkildi. Bu onu uyandırmaya yetmiş, etrafına şaşkınca bakmasını sağlamıştı. Ama elbette tek gördüğü başı duvara dayanmış bir Jungkook olmuştu.
Dikkatlice Jimin'i uyandırdıktan sonra yanına baktı. Daha sonra ise Jimin'in kapının kapandığını fark etmemesi için elinden geleni yapmaya karar verdi. Bir bebekle daha uğraşmak istemiyordu ama yine her şey gibi, bunu gizlemekte imkansız olmuştu. Sonuçta burası bomboş bir odaydı ve dikkat çeken tek şeyde duvardaki düzlüğün arasına karışmıştı.
Jimin tek kelime bile etmedi. İçinde kaynayan ve taşmaya hazır korkuyu sakinleştirmek için derin nefesler alıyordu, en azından duvarların git gide kendini sıkıştırmasından önce bir beş dakikası vardı. Bu zamanı da başka şeylere odaklanmaya çalışarak geçirebilirdi.
Mesela ailesini düşünebilirdi.
Acaba onu merak etmişler miydi?
Dışarıdan bakılınca, mutluydu. Anne ve babası her zaman onu kollamış, arkadaşları sürekli yanında olmuştu ve Jimin onlarla geçirdiği bir sürü mutlu, güzel zaman hatırlıyordu. Ama bu, mutlu hayatındaki bir pürüz olmalıydı değil mi? Çünkü Jimin çevresindeki onlarca insana rağmen odasında yalnız ağladığı günleri unutamıyordu. Birlikte mutlu günler yarattığı insanlar neden hep mutsuzluklarında uçup gitmişti?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
the way out #yoonminkook
Fanfic- Çıkış Yolu: Yanlış Yön Oyuna hazır mısınız? Başlangıç: 6 Eylül 2015 Bitiş: 10 Ekim 2015