BÖLÜM 13|| GERÇEK
"Beni hâlâ sevmen için hiçbir sebep olamaz, Göktuğ Tunç. İhanetimi neden affettin?"
Titreyen sesim odada yankılanırken, Alp yavaş adımlarla yanıma yaklaştı.
"Deniz, sakin ol. Tamam mı?"
Sinirle kaşlarımı çattıktan sonra gözlerimi Göktuğ'dan ayırmadan bekledim. Bir tepki vermesi, bana bağırması, sinirlenmesi, kızması... Haksız olduğumu ve onu inatla üzdüğümü yüzüme vurması için bekledim. Sonunda derin bir nefes alarak beni kendine çekti. Yüzüm boynuna gizlendiği an, saçlarımı yavaşça okşayarak bana sakin olmamı söyledi.
"Bana ne yaparsan yap, seni affederim..." diye mırıldandı.
Yavaşça kendimi geri çekerek gözlerine baktım. Kırgınlığı ilk defa bu denli gizleyemiyor gibiydi... Yüz ifadesi mahcuptu, gözleri hafif yaşlanmış ve kaşları çatılmıştı.
"Bana olanları açıklamanı istiyorum, Göktuğ. Neden böyle bir şey yaptığımı, neden beni affettiğini..."
Başını olumlu anlamda salladıktan sonra geniş dolabıma uzanarak üzerime kalın bir hırka verdi. Sonrasında elimi sıkıca tuttu ve beni peşinden sürüklemeden önce Alp'e kısa bir bakış attı.
"Gideceğimiz yere kadar soru sormanı istemiyorum..."
Söylediklerini onayladıktan sonra arabanın ön koltuğuna geçerek emniyet kemerini bağladım. Araba asfalt yolda hızla ilerlemeye başladığında, başımı koltuğun kenarına yaslayarak dışarıya baktım. Hafifçe yağan yağmur yerini sağanağa bırakmıştı. Gözlerimi hafifçe gökyüzüne çevirdikten sonra gülümsedim.
"Gökyüzünün yansıdığı en güzel yer neresi?"
"Deniz..." dedi net bir şekilde ve ekledi, "Gökyüzünün ağırlığını en güzel deniz kaldırır."
Buruk bir gülümsemeyle ona baktım. Kırdığım adam, sevdiğim adam, yanımda olan, beni asla ardında bırakmayan adam... Ne olursa olsun beni seven, kollayan, arkamda duran adam... Güçlü gibi gözükse de, çabucak kırılan adam... İhanetimin ağırlığı omuzlarına yük olsa da, bana gülümseyebilen adam...
"Geldik..."
Boş orman yoluna baktıktan sonra arabanın kapısını açarak dışarı çıktım. Yağmurun tüm saflığıyla beni ıslatmasına müsaade ederken, yüksek uçurumun dibine gelerek denize baktım.
"Gökyüzü ağlıyor." diye fısıldadım yavaşça.
Yanıma gelerek yere oturdu. Bacaklarını uçurumun kenarında sarkıttıktan sonra elimi tutarak beni nazikçe yanına çekti. Başımı dizlerine yasladıktan sonra yüzüme çarpan yağmurları engellemek için hafifçe üstüme eğildi.
"Seni seviyorum. Bunu asla unutma..." diye mırıldandı.
Dudakları hafifçe yukarı kıvrıldığında, yavaşça yüzüne dokundum. Sanki parmaklarım mükemmel gülüşüne değdiğinde yok olacak gibiydi... Korkuyordum.
"Seni seviyorum, Göktuğ."
Burnumu yavaşça öptükten sonra geri çekilerek gözlerini çok uzaklara sabitledi. Ve sonra kalbini paramparça edişimi, pürüzsüz bir şekilde tüm gerçekleriyle anlattı...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gökyüzünü Görebilmek
RomanceKapı tıklatılmadan açıldığında, gözlerimi pencereden ayırdım. "Rahatsız etmiyorum ya?" İçeri giren adama bir süre baktıktan sonra kaşlarımı çatarak yerimde yavaşça doğruldum. "Dışarı çıkın, lütfen." Adam içtenlikle gülümserken, küçük adıml...