BÖLÜM 14|| KAZA
Gözlerimi açtığımda boşlukta gibiydim. Ruhum gayet rahattı. Düşünceler bir süredir etrafımda olmadığından neredeyse mutluydum. Tek sorun sert bir cisimle başıma vurulmuş gibi hissetmemdi. Bakışlarımı tavandan ayırarak yatağımda doğruldum. Üzerimdeki yorganı tek hamleyle yataktan attığımda, neredeyse yarı çıplak olduğumu fark edebilmiştim. Şaşkınlıkla kaşlarımı çattıktan sonra yavaşça yataktan kalktım.
Odam, önceki günün etkisiyle darmadağınıktı. Yerde, kenara itilmiş kırık cam parçaları parıldarken, dikkatle uzanarak üstüme düzgün bir şeyler aldım. Yavaş adımlarla işimi hallettikten sonra çantamdan telefonumu çıkararak tereddütle açtım.
Aslında neden tereddüt ettiğimi ya da neden korktuğumu bile bilmiyordum. Hilal'le öpüşen bir adam, telefonuna bir kadının cevap verdiği adam beni nasıl haksız çıkarabilirdi ki? Telefon açıldığı an çalmaya başladığında derin bir nefes alarak aramayı onayladım.
"Deniz! Dünden beri meraktan ölüyorum! Alp hiçbir şey söylemiyor, Buğra desen ayrı âlemde! Nerelerdesin sen?"
Göktuğ'un kızgın sesi kulaklarımı doldurduğunda gülümsedim.
"Merak da edermiş... Sen neredesin, Göktuğ?"
"Arabadayım şuan... İstanbul'a dönüyorum. Neden aramalarıma dönmediğini söylemek ister misin?"
Kaşlarımı çatarak yatağa oturduktan sonra alaylı bir ifadeyle gülümsedim.
"Telefonum kapalıydı."
"Şaka mı bu! Telefonun kapalı olduğunun farkındayım! Saatlerce neden kapalıydı?"
"Hilal bana gerçekleri gösterdi ve bende konuşmaya değmeyeceğini düşündüm!"
Bir süre sessizce beklediğinde dudağımı ısırdım. Gözlerim yanmaya başladığında, tek korktuğum sesimin güçsüz çıkmasıydı.
"Sana nasıl bir gerçeği gösterebilir ki? Hala onun söylediklerine inanmaman gerektiğini anlamadın mı?"
"Bana bir video gösterdi. Buğra'nın doğum günü için gittiğimiz barda çekilmiş..."
"Ne videosu, Deniz?" dedi hızlı bir şekilde.
"Sen ve Hilal... Öpüşüyorsunuz. İçeriği bu!"
Göktuğ hattın diğer ucunda geniş bir şekilde gülmeye başladığında gözümden akan bir damla yaşı hızla sildim.
"Buna inanmış olamazsın! Kim bilir sana ne gösterdi! Keyfimiz kaçmasın diye sana söylemek-"
Telefonu kapattıktan sonra sinirle yere fırlattım. Gözyaşlarım hızla hücum ederken kalbimdeki kırgınlık daha da büyüyordu. Boğazıma düğümlenen hıçkırıklar beni nefessiz bırakırken yatağa uzanarak bacaklarımı kendime çektim. Sanki canımın acısı böyle geçermiş gibi, dakikalarca bekledim. Telefonumun sürekli çalıyor olmasını umursamadan bekledim...
Nihayet biraz da olsa sakinleştiğimde, Göktuğ'un bana nasıl bir açıklama yapabileceğini düşünüyordum. Beynim gördüklerime direkt olarak inansa da, kalbimdeki büyük bir parça bana Göktuğ'un hatası olmadığını söylüyordu. Birkaç damla gözyaşını elimin tersiyle sildikten sonra yerimden kalktım. Odadan çıkmak üzereyken, gözüme çarpan kâğıtla duraksadım. Komodinin üzerindeki beyaz kâğıdı yavaşça elime alarak merdivenlere yürümeye başladım.
'Erken ayrılmam gerekti. Böyle bir zamanda seni yalnız bırakmak istemezdim. Dün gece çok eğlenceliydi. Tekrarlayalım. –Alp'
Şaşkınlıkla yazanları okuduktan sonra beyaz kâğıt parmaklarımın arasından kaydığında bir süre durduğum yerde bekledim. Dün olanları hatırlamak için büyük çaba sarf etmeme rağmen, yalnızca Alp'in eve geldiğini ve onu öpmeyi düşündüğümü hatırlıyordum. İçimde derin bir pişmanlık duygusu kol gezerken korkuyordum. Bu kadar büyük bir hatayı yapmış olmam, çok zordu. Ama işin içine intikam duygusu ve sarhoş olmak girdiğinde neler yapmış olabileceğime emin değildim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gökyüzünü Görebilmek
RomanceKapı tıklatılmadan açıldığında, gözlerimi pencereden ayırdım. "Rahatsız etmiyorum ya?" İçeri giren adama bir süre baktıktan sonra kaşlarımı çatarak yerimde yavaşça doğruldum. "Dışarı çıkın, lütfen." Adam içtenlikle gülümserken, küçük adıml...