7. Bölüm | Presper Eckert

76 8 0
                                    

    Karşıdaki kafenin tuvaletinde başlamıştı maceram şuana kadar her şey beklediğimiz gibi gidiyordu. Tek sorun uzaylı dostlarımızın benim açımdan olayı dinlemesi ve izlemesi için gözüme takılan kontak lenslerin batmasıydı.

    Geçerken yemek almalıydım, sonuçta aşağı neden indiğimi açıklamam lazımdı. Bir elimde yemek bir elimde bayıltıcı mıknatıs ile Presper'i arıyordum. O günlerde nasıl davranılır, neler yapılır bilmiyordum.

    Kata çıktığımda Presper'i gördüm şok olmuştu birden bana tam soracaktı ki mıknatısı boynuna taktım, hemen bayıldı. John Mauchly gelmeden Presper'i dolaba sakladım. İçeri yemekle girdim ve John bana hoş geldin dedi.

    Hoşbulduk dedim yemeğimizi yerken John sürekli İkinci Dünya Savaşı hakkında konuşuyor, bilgisayardan hiç söz etmiyordu. Sonunda bana; "Sıkılmadın mı bu oyunu oynamaktan? Ben çok sıkıldım çünkü. Kimsin?" dedi. Nasıl olabilirdi daha 20 dakika olmadı dedim içimden.

    Gözlerime baktı ve "Aman Tanrım bunlar göze takılan... Le... Lensler mi? Gerçekten başardılar mı? Bana hemen anlatacak mısın yoksa polisi mi çağırayım? Ve Presper nerede? Hepsinin cevabını istiyorum.
- Hepsini anlatacağım fakat sakin ol ve lütfen aramızda kalsın.
- Tamam, sakinim uzaylı mısın?
- Be...
- Başka bir gezegenden mi geldin?
- Adım Lou...
- Canlı mısın yoksa robot mu?
- John! Yeter artık dinle beni.
- Tamam, dinliyorum.
- Öncelikle lütfen sözümü kesme, bir sorun olursa en son sorarsın. Benim adım Louise 2091 yılından geliyorum.
- Bu tam bir saçmal...
- John! 1945 yılında yaşayan bir insana tabii ki bunlar saçma gelecek fakat gerçek. Sistemimizde bir açık var ENIAC'a ihtiyacım var.
- Presper nerede?
- Dolapta, arkadaşın güvende artık benim sorunumla uğraşabilir miyiz? Şu bilgisayarı alabilir miyim? Hemen geri getiririm.
- II. Dünya savaşını kim kazandı?
- Siz kazandınız. Ama Hiroşima'ya attığınız atom bombası yüzünden milyonlarca insan hayatını kaybetti ve artık toprakları verimsiz ve kurak.
Uzun bir sessizlik oldu. John durumdan utanmış gibi başını önüne eğip uzun bir süre düşündü.
- Onu engelle!
- Ne diyorsun John!
- Roosevelt ile konuş.
- Savaşta olan bir komutan bana inanıp atom bombası atmaktan vaz mı geçecek? Bu bir saçmalık.
- Şansını dene lütfen, eğer bunu yaparsan sana bilgisayarı veriri... Ne oluyor?
- Sürem bitiyor, geri döneceğim beni bekle, çok yakında döneceğim...
İşler tıkırında gidiyordu ki sürem bitti, elimde bilgisayarın olmadığını gören uzaylıların tepkisini merak ediyordum.

    Kabloyu takar takmaz geri dönmek zorundayım başarmama az kaldı dedim. Bana ne konuştuğumuzu sordu fakat buna zamanım olmadığını şuan bile orada 4 ay geçtiğini söyledim.

    Bana "Tanrı Parçacığı'mız neredeyse bitti eğer bunda da başaramazsan bizi zor günler bekliyor" dedi. Çaresiz bakışlar attım çünkü yine hiç bir şey anlamamıştım. Sadece kaldığım yerden devam edip Roosevelt'le konuşmam lazımdı.

    Makine'nin içine girip tekrar geçmişe gidecektim. Makine hazırlandı ve içeri girdim. Artık yediğim elektrik ve ışıklar beni germiyordu. Yine tuvaletteydim ellerimi yıkadım ve dışarı çıktım.

    Karşıdaki ofise doğru yürürken yanıma bir çocuk geldi ve bir peçete uzattı; "Bayım burnunuz kanıyor, buyrun" titreyen vücudumu durduramadan; "te... teşekkürler." diye karşılık verdim.

Time Traveller (Zaman Gezgini)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin