Mavi Gece - Bölüm 14

425 25 2
                                    

Cem Adrian - Beni Böyle Bırakma şarkısıyla okumanızı tavsiye ederim. Beğenmeniz dileğiyle, iyi okumalar :)

Doktorun söyledikleri tüm bedenime etki eden bir uyuşukluğa, hissizliğe sebep olmuştu. Zaman takılı kalmıştı o anda. İlerlemiyordu, ilerleyemiyordu. Anılar birer birer geçiyordu gözlerimin önünden, bir kuş sürüsü gibi. En önde, kirli sepetinde o kırmızı lekeli tişörtü gördüğüm an gidiyordu. Onun arkasında, Gece'nin o gizli odada tek başına ağladığı zaman... Aklım almıyordu bu yaptığını. Beynim tüm bildiklerime rağmen mantıklı bir sebep bulamıyordu bu yaptığı deliliğe. Delilik diyebiliyordum sadece fakat bunu da kalbim reddediyordu. Onun hakkında kötü bir şey söylemek vicdan azabı duymama sebep oluyordu. Belki bana olan sevgisinden, belki güveninden, belki de ona acıdığımdan... Beynim bu seçenekleri sunuyordu önüme lakin kalbim hayır diyordu. Hayır, bunların hiçbiri değil. Onu seviyorsun.

"Yanınızda bir hemşire olması ve hastayı uyandırmamak şartı ile içeriye birkaç dakikalığına girebilirsiniz."

Doktor bana gülümseyip koridorun sonuna doğru yürümeye başladığında konuşmamızın başından beri orada olduğunu farketmediğim erkek hemşire kapıyı açıp eliyle içeri girmemi işaret ettikten sonra gülümsedi. Böyle bir yerde, böyle bir durumda nasıl hala gülebiliyorlardı anlayamıyordum fakat bundan önce düşünmem gereken çok daha önemli şeyler vardı. Ne yapacağım gibi...

İçeriye girdikten sonra hemşire kapıyı sessiz olmaya özen gösterdiğini belli eder bir şekilde kapattı. Odanın içinde bir yatak, bir masa ve bir de dolap vardı. Duvarlar beyazdı ve ortadan açık mavi desenli bir şerit geçiyordu. Perdeler de açık mavi seçilmişti. Odanın içini masanın üstündeki sarı renkteki gece lambası aydınlatıyordu. Gece arkası bize dönük bir şekilde yatağa kıvrılmış, uyuyordu. Saçları dağılmış, tişörtünün sırt kısmında belli bir kısım, terlediğini belli edercesine koyu bir renge bürünmüştü. Pencere açıktı ve rüzgar hafif bir şekilde perdenin dalgalanmasına sebep oluyordu. Üşüyüp hasta olabileceğini düşünerek yavaş adımlarla pencereye ilerledim ve sessizce kapattım. Arkamı döndüğümde Gece kaşlarını çatmış, yerinde huzursuzca kıpırdanıyordu. Gözleri fazlasıyla sakin bir şekilde aralandı ve gözlerime temas ettiğinde göz kapakları sonuna kadar açıldı.

"Hayal !"

Ayağa kalkıp bana doğru geliyordu ki hemşire iki kolundan tuttu ve hareketini engelledi.

"Hayal, bırakma beni !"
"Lütfen dışarı çıkın Hayal hanım."
"Hayır, gitme ! Bırakma beni !"

Gece hemşirenin kollarından kurtulmaya çalışıyor, oltaya yakalanmış bir balık gibi çırpınıp duruyordu. Alnındaki ter damlaları aşağıya doğru süzülüyor ve her bir damlasında kahrolduğum gözyaşlarına karışıyordu. Kalbim onun bu halini kaldıramıyor, bir şeyler yap diye yalvarıyordu.

"Hayal hanım dışarı çıkın lütfen !"

Hemşireyi dinlemeyerek Gece'nin yanına ilerledim ve ellerinden tuttum. Gece çırpınmayı bırakmış, ellerimi sımsıkı tutuyordu. Ağlamaktan ve büyük ihtimalle uzun süredir uyumaktan kızaran, bana gökyüzünü hatırlatan gözleri yaşlar içinde yalvarır bir şekilde bana bakıyordu. Saçları alnına düşmüş, terden ıslanmıştı. Ter kokusu kendi kokusuna karışmış ve ilk kez duyduğum bir koku çıkarmıştı ortaya. Bu koku başımı döndürüyor, garip hisler uyandırıyordu içimde . Onun bu dağılmış hali abime olan öfkemi arttırıyor, içimdeki suçluluk duygusunu suluyordu. Bu ağaç sulandıkça dallanıyor ve pişmanlık çiçeklerini açıyordu.

Gözlerimi Gece'den ayırıp hemşireye döndüm.

"Gece'yi bırakın lütfen. "

Sakinleştiğini gören hemşire ilk önce tereddüt etse de Gece'nin kollarını serbest bıraktı. Hemşirenin Gece'yi bırakmasıyla, Gece'nin ellerimi bırakıp bana sarılması bir oldu. Bu pozisyonda başımı döndüren o koku daha çok doluyordu ciğerlerime. Kalp atışlarım düzene giriyor, adını veremediğim bir huzur doğuyordu içimde. Bedenim ise tüm bunlara tepkisiz kalıyor, kollarım Gece'nin beline dolanamıyordu. Ona sarılmayı haketmiyorsun diyordu beynim. Haklıydı bu defa. Ben ne ona sarılmayı hakediyordum ne de o bana sarıldığında içimde beliren huzuru. Onu bu hale ben getirmiştim ve bunu telafi etmeliydim. Kollarının arasından sıyrıldım ve yine titreyen ellerinden tuttum.

"Ne zaman istersen yanında olacağım, merak etme. "

Ellerini son kez sıkıp bıraktım ve kapıya ilerledim. Arkama hiç bakmadan kapıyı kapattım. Çünkü biliyordum eğer bakarsam gidemeyeceğimi.

Sarp kapının önünde değildi. Etrafa bakındım fakat birkaç insandan başka kimse yoktu. Hastaneden çıktım ve telefonumu çıkarıp Sarp'ı aradım. Beni meşgule atmasıyla arabasının kapının önünde belirmesi bir oldu. Arabaya doğru ilerledim ve ön koltuğa binip kafamı arkaya yaslayarak gözlerimi kapattım.

"Gece'ye dair hiçbir şey sormayacağım çünkü anlatmak istemediğini biliyorum ve bu işime geliyor zaten. Çünkü benim de dinlemeye hevesim olduğu söylenemez. Seni üzdüğü için o deli heriften nefret ediyorum. Her neyse. Eve mi gidelim yoksa biraz gezmek ister misin ?"

Sarp'ın Gece hakkında söylediklerine karşılık Gece'yi savunacak halim bile yoktu. Bedenen yorgun değildim belki ama az önce o loş ışıklı hastane odasında şahit olduğum sahneler öyle bir yük oturtmuştu ki kalbimin omuzlarına sanki derin bir nefes alsam düşecekmişim gibi hissediyordum. Bu yüzden gözlerimi açmaya tenezzül etmeden cevap verdim.

"Eve gidelim lütfen."
"Hay hay güzellik."

Yolda ikimiz de tek kelime etmedik ve ben gözlerimi hiç açmadım. Aklımda tek bir görüntü vardı o da Gece'nin hastane odasında o mahvolmuş haliyle bile bana sevgiyle bakabilen gözleri.

Mavi GeceHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin